You are on page 1of 2

Arzu ÇAKIR 13 Kasım 1998, Cuma

Türkiye'de asker Almanya'da sanatçı

Duvarın yıkılmasıyla birlikte Doğu Berlin, sanatçıların ve marjinallerin akınına uğramış.


Kentin Hackescher Markt kesimi sinemalar, galeriler, barlar ve lokantalarla dolmuş. Restore
edilen eski binaların büyük çoğunluğu sanat merkezi veya eğlence yeri olarak hizmet veriyor.
Cuma ve cumartesi geceleri sabaha kadar açık olan restoran ve barlarda gece saat 01.00'de
bile yer bulmak mümkün değil. Bir grup sanatçının 1990 yılında işgal ettiği yıkılmaya yüz
tutmuş bir sıra eski binanın önü gece yarısı olmasına karşın insan kaynıyor. Neler oluyor diye
bakınırken, üzerinde ‘‘Kenan ve Arda’’ isimlerinin yazılı olduğu bir afiş ilişiyor gözüme.

Afişin bulunduğu binanın giriş katı bir sanat atölyesi. Metalden yapılmış heykeller, koltuklar
ve çeşitli eserler sergileniyor burada. Sergi salonunun bir köşesinde kaynak makineleri, bir
jeneratör ve metal parçaları duruyor. Atölyede eserlerin fotoğraflarının basılı olduğu
kartpostallar satılıyor. Eserlerin sahiplerini bulmaya çalışırken, atölyenin bir köşesinde oturan
genç bir adama yöneliyorum ve Almanca ‘‘Bu eserlerin sahibi kim?’’ diye soruyorum.
Birasını yudumlayan adam ise Türkçe karşılık veriyor: ‘‘Türkçe mi konuşuyorsunuz?’’

Konuştuğum genç adamın adı Arda. Aslında adı Hüseyin, soyadı Arda. Neden sadece
soyadını kullandığını sorduğumda ‘‘Saddam Hüseyin yüzünden. Bir sanatçı olarak böyle bir
adamla aynı adı kullanamazdım’’ diye açıklıyor gülerek. Tacheles adı verilen bu sanat ve
kültür merkezinin kafesinde buluşuyoruz ertesi gün. 30 yaşındaki Arda, bir yaşındayken
gelmiş Almanya'ya. Eskişehir doğumlu sanatçı, 15 yaşında anne ve babasıyla Türkiye'ye geri
dönmüş. Liseyi bitirdikten sonra tıp okumak istemiş ve kendisini GATA Tıp Fakültesi'nde
buluvermiş. GATA'daki eğitimini bırakıp, Berlin'e gelmiş. Aslında amacı tıp eğitimine devam
etmekmiş, ama üniversitelerde kontenjan olmadığı için beklemesi gerekmiş. Üniversitelerden
yanıt beklerken, sanatçılarla tanışmış. Arda, yaşamının dönüm noktasını oluşturan olayı şöyle
anlatıyor:

‘‘Bu sırada dansçı bir Alman kadına aşık oldum. O tiyatro eğitimi almak için Japonya'ya gitti,
ben de peşinden. Bir yıl orada kaldık, dansa ve tiyatroya başladım. 1990 yılında Berlin'e
döndük ve 'Theatre Malade' adını verdiğimiz bir tiyatro grubu kurduk. Avrupa turnelerine
çıktık. Sonra çocuğumuz oldu. Ben 23 yaşındaydım ve danstan koptum.’’

Arda tıp eğitiminden metal sanatçılığına nasıl gelmişti?

‘‘Bu binalar 1990 yılında sanatçılar tarafından işgal edildi. Aslında hükümet bunları yıkmak
istiyordu. Berlin Duvarı yıkıldıktan hemen sonraydı ve ortada bir boşluk vardı. Örneğin,
işgale hangi polisin müdahale edeceği belli değildi ve binaların sahibi de yoktu. Bizler de
'sanat için işgal' ettiğimizi söyleyerek direndik . İşgale bir ad verebilmek için de 'Tacheles e.V'
adlı derneğimizi kurduk ve binaları 'tarihi eser' olarak tescil ettirdik. Bunlar Avrupa'nın ilk
betonarme binaları. Metal sanatıyla tanışmam bu dönemde oldu.’’

Toplam 27 metal, heykeltraş ve fotoğraf atölyesinin bulunduğu merkezde sergiler ve kültürel


etkinlikler yapılıyor. Arda önceleri merkezin ‘‘Emiliano Zapata’’ adlı kafesini işletiyormuş.
Kafenin iç dekorasyonunu yaparken metal kullanmayı seçmiş. Kendi kendini yetiştirmiş
sanatçılarla biraraya gelerek sandalyeler, masalar ve kafenin iç dekorasyonunu yapmışlar.

ÇÖPLÜKTEN METAL

Arda metalle çalışmayı çok sevmiş ve metale plastik şekiller vermek üzere kolları sıvamış.
Önceleri ihtiyacı olan metali araba çöplüğünden temin ediyormuş. Sonra şansı dönmüş ve bir
gün atölyeye Almanya'nın üçüncü büyük demir-çelik fabrikası olan Eko-Stahl'in patronu
gelmiş. Patron, Arda ve iş arkadaşı Kenan'ın metalle neler yapabildiğini görünce büyülenmiş
ve o gün bugündür, her türlü hammadde ihtiyaçlarını karşılar olmuş. Arda ‘‘Artık araba
çöplüklerini veya bit pazarlarını gezmiyoruz. O kadar çok metalimiz var ki, gördüğünüz gibi
yerleri bile metalle kapladık’’ diyor.

Zürih'teki Art Otel bir süre önce atölyede sergilenen tüm eserleri satın almış. Müşterilerinin
galeriler ve özel koleksiyonculardan oluştuğunu söyleyen Arda, metalle uğraşmanın dışında
başka bir iş yapmıyor. ‘‘Bu işten kazandığım parayla rahat geçiniyorum. Hafta içinde oğlum
Vincent Kaya'ya bakıyorum, hafta sonları da atölyeme gelip çalışıyorum. Arkadaşım yok.
Tüm hayatım oğlum ve işimden ibaret’’ diye anlatıyor.

Arda'nın elinden çıkan fütüristik sandalyeler, avangard masalar ve fantastik objeler,


Almanya'nın bir çok kentindeki sanat festivallerinde sergileniyor. Arda'nın 2 bin ince metal
parçacığından yaptığı kadın heykeli 10 bin marka alıcı bulmuş ve yeni sahibine teslim
edilmeyi bekliyor.

You might also like