You are on page 1of 42

El-Frbye atfedilen Yeni-Eflatuncu bir eser: Risle fl-lmil-lh

Fehrullah TERKAN

I. Giri

slam felsefesinin geliim tarihinde, antikitede rabet grm olan Yeni-Eflatuncu felsefenin paradigmatik bir etki icra ettiini tekrar etmek yerinde olacaktr. Bu etki, nde gelen Mslman filozoflarn felsefi sistemlerinin, Aristo metafiziinden yer yer kopu arzetmesinden bazen tamamen terkine kadar geni bir yelpazede tezahr etmitir. Yeni-Eflatuncu metafiziin slam felsefesinde brakt etkinin en mhim kayna, baka mmkn nedenlerin yannda, Aristotelese atfedilen, fakat gerekte Plotinusin (Eflutn) Enneadlar kitabnn bir zeti ve erhi olduu ortaya kan Teoloji (Uthljy=Uslcy) isimli bir eserdir. Bu eserin bir Arapa (ksa versiyon), bir de baz aratrmaclarn, bu versiyondan alnarak yapldna inandklar Latince (uzun versiyon) olmak zere iki elyazmas bulunmaktadr. Ksa versiyonun balnda, el-Kindnin bu eserin editr olduu belirtilmekte ve eseri Enneadlardan zetleyerek tercme eden kii olarak da bir Hristiyan olan Abdul-Mesh el-Hmsnin ismi yer almaktadr.1

slam felsefe geleneinde Aristonun Teolojisi, el-Frbnin, Aristoteles ve Platonun metafiziklerini telif etme amac gderek yazd el-Cem Beyn Reyeyil-Hakmeyn adl eseri sz konusu edildiinde bilhassa nemlidir. Bir asrdan fazla bir sredir, zellikle Krausun, bu makalenin konusu olan lahi lim Risalesini kefinden sonra yapt, bu risale, Enneadlarn Douya geiini ve Arap dnyasndaki Plotinusu akmn tarihini yeniden incelemeye davet etmektedir eklindeki arsndan sonra, Batda Aristotelesin Teolojisi zerine yaplan almalar, bu ve benzeri eserlerin mahiyeti ve tahlili asndan
1 Kaynaklar iin bir sonraki dipnota baknz.

185
DVN lm Aratrmalar sy. 20 (2006/1), s. 185-226

Fehrullah TERKAN

nemli mesafeler katetti.2 Aristotelese atfedilen Teoloji, hakknda daha ok aratrma gerektiren bir konudur; ancak lkemizde bu eser de dahil olmak zere slam felsefesinin bu dneme ait tarihi, hl slam felsefesi tarihilerinin ilgisini beklemektedir. Ancak szkonusu mesele bu makalenin snrlarn aaca iin, biz burada Teoloji ile ayn formata sahip olup aslnda onun bir paras olma ihtimali olan, ancak Teolojide bulunmayan, ne amala yazld konusunda henz son szn sylenmedii bir risale hakknda yaplan aratrmalarn vardklar sonulardan bahsedip risalenin tercmesini sunacaz. I.a. Risale fl-lmil-lh 3 slam Yeni-Eflatunculuu zerine alan aratrmaclarn ok ilgisini eken bu eser, oryantalist Paul Kraus tarafndan Kahire Teymuriy2 Son dnem almalardan sadece birka: A. Bedev, Aristoteles apud Arabes, ayh al-Ynn and the Arabic Plotinus Kahire 1947; F. Rosenthal, As -S Source, Orientalia, 21 (1952), ss. 461-492; 22 (1953), ss. 370-400; 24 (1955), ss. 42-66; S. Pines, La longue recension de la Thologie dAristote dans ses rapport avec la Doctrine ismalienne, Revue des Etudes Islamique, 22 (1954), ss. 7-20; Bedev, Plotinus apud Arabes, Kahire 1955; P. Henry ve H. Schwyzer (ed.), Plotini Opera, Paris-Bruxelles 1959; J. Kraye, W.F. Ryan, C.B. Schmitt (ed.), Pseudo-Aristotle in the Middle Ages: The Theology and Other Texts (London, 1986); bu son eser iinde yer alan ve olduka uzun ve teferruatl bir tahlil sunan F.W. Zimmermannn The Origins of the so-called Theology of Aristotle (s. 110-240) isimli makalesi; yine ayn eserde P.B. Fenton, The Arabic and Hebrew Versions of the Theology of Aristotle, ss. 241-264; Indices porphyriens dans la Thologie dAristote, Le Noplatonisme (Paris, 1971) iinde, ss. 293-302; P. Adamson, The Arabic Plotinus: A Philosophical Study of the Theology of Aristotle, London 2002. Ayrca bkz. Burhan Krolu, Yeni-Eflatunculuk ve slam Felsefesine Etkisi (baslmam doktora tezi) Marmara niversitesi, 2001. 3 Risalenin adnn ne anlatt konusu mulak gzkyor: lahi lim, Tanr Bilimi=Teoloji. Zimmermanna gre, Theologyde (ve ayrca bu risalede) kullanlan rububiyye kelimesi, daha nce Greke theologia karl olarak kullanlyordu; fakat daha sonra el-ilmul-ilh ifadesi, o kelimenin yerine felsefi teoloji ve metafizik iin kullanlan bir terim haline geldi. Ona gre, bu balk el-Frbnin lmnden sonra yanllkla verilmi olmaldr. Eer bu risaleye kaynaklk eden elyazmasnn ba tarafndan birka satr dmemi olsayd, balk, Enneadlardaki ilgili pasajla uygun olarak Akl, Formlar ve Varlk olacakt. Zimmermannn argmanlar iin bkz. Origins, ss. 214-6. Eer onun argmanlar doruysa, o zaman risalenin balndaki elilmul-ilh ifadesi, ilk bakta zihnin artrd Allahn ilmi anlamndan ziyade, ilahi olan hakknda bilgi anlamnda ilahiyat veya teoloji demek olacaktr. Buna karn, risale boyunca, balkta mezkur ifadeyi ilahi ilim olarak anlamamza dayanak tekil edecek ekilde Birin nasl bildii veya bilmedii hususunda ok sayda ifade bulunmaktadr.

186
DVN 2006/1

El-Frbye Atfedilen Yeni-Eflatuncu Bir Eser: Risle fl-lmil-lh

yede Msr Ktphanesi Ahmed Teymur Paa koleksiyonunda kefedildi. Bulunan elyazmasnda, Risle fl-Ilmil-lh eklinde ksa bir balk tayan ve faziletli, bilge, zahid stad (el-eyh el-fdl el-lim el-zhid) Eb Nasr el-Frbye atfedilen ksa bir risale vard.4 Anlattna gre, Kraus ilk okuyuta risalenin el-Frbye atfedilmesini pheyle karlamt. Ancak bu, risalede sunulan dncelerin el-Frbye ait olamayacandan deildi, nk el-Frbnin kesinlikle otantik olan baz eserlerinde, mesela el-Mednetul-Fdlede, Bir ve kesret problemi, varlklarn sudru ve Yeni-Eflatuncu hipostazlar, risalenin genel ieriinden fazla uzak olamayan bir tarzda ele alnmtr. Kraus phesini yle ifade eder: El-Frbnin tarz daha ksa ve z, sslemesi ve tekrar olmayan bir tarzdr ve bu risalenin maruz kald mulakla sahip deildir. Bu risalede ayrca, el-Frbde bulmak iin beyhude aranacak ok sayda teknik terim vardr, [yani] garip bir ekilde Aristotelesin Teolojisinin kulland kelimeleri hatrlatan terimler.5 Yakndan inceleyince Kraus, el-Frbye atfedilen bu risalenin Plotinusun 5. Enneadnn, ona az ok sadk kalnarak karlm bir zetinin erhinden baka bir ey olmadn fark etmiti. Enneadlarn metni ile karlatrldnda, lahi lim Risalesinde kaynaa az ok sadk kalnarak yaplan tercmenin yan sra, Greke metnin ksa zetiyle snrl pasajlarn, sadece arih tarafndan yapld ortaya kan aklayc izahlar, keyfi yorumlar ve eklemelerin bulunduu6 konusunda Krausa hak verilecektir. Ortaya kan bir baka ilgin durum, lahi lim Risalesindeki Plotinusa ait fragmanlarn hi birinin Aristo Teolojisinde bulunmamasyd.7 Ancak, Risaledeki detaylarn, yani hem slup zelliklerininin hem de her iki eserde kullanlan terminolojinin ayniliinin, Teoloji ile uyum iinde olduu kanaatine varan Kraus, risaledeki Plotinusu zetlerin mterciminin, Teolojininkiyle ayn olduu sonucuna ulat: Abd al-Mesh b. Nima el-Hms. El-Hms, el-Kindnin adayd ve risalenin yazar olduu iddia edilen el-Frbden yaklak bir asr nce yaamt.8
4 Paul Kraus, Plotin chez les Arabes: Remarques sur un Nouveau Fra.g.m.ent de la Paraphrase Arabe des Ennades, Bulletin de lInstitut dgypte, 23 (1941), s. 279. 5 Kraus, a.g.m., s. 280. 6 Kraus, a.g.m., s. 289. 7 Georges Anawati, Le Noplatonisme dans la Pense Musulmane: tat Actuel des Recherches, (tudes de Philosophie Musulmane, Paris, 1974 iinde), s. 157. 8 Ayn yer.

187
DVN 2006/1

Fehrullah TERKAN

Her halukrda, Teoloji ve lahi lim Risalesinin metinlerinin, Enneadlarn metinlerinin ya dorudan veya yorum katlarak yaplan tercmeleri olduklarnda phe yoktur. Ancak, bu noktadan sonra bizce nemli olan husus, Krausun ynelttii ve mstakil bir aratrmay gerektiren u sorudur: Hangi nedenden tr, Teoloji Aristotelese ve bu risale el-Frbye atfedildi?9 Makalenin amac ve snrlar dnda olduu iin burada bu meseleyi ele almayacak ve aratrmaclarn sadece birka yorumunu ve risalenin tercmesini vermekle yetineceiz. Krausa gre, Teolojide olduu gibi Risalede de ne kan teolojik ve hatta Hristiyan eilimler bulunmaktadr ve Hristiyan arih kendi inancyla elitii zaman, asl anlam kasden deitirmitir.10 rnein, Nusun yaratc veya yar-tanr olduu dncesi ve pagan veya panteist bir ton tayan veya byle bir yoruma elverili olan pasajlar elimine edilmitir. Daha belirgin olarak, lklerin lki, Hayatlarn Hayat, yilerin yisi, vb. gibi en-ycelik bildiren ilave ifadeler, Birin aknln ve ifade edilemez karakterinin altn izmek iin kullanlmtr. Bu ve benzeri sfatlar, metinde grlecei gibi, Risalenin yazar tarafndan Tanrya atfedilmektedir. Kraus, bu sfatlarda Plotinusu dnceye olduka yabanc bir din anlay ve Aristocu bir ilhamn etkisini grmektedir. Teoloji iin geerli olmak zere, bunlar, Teolojinin, Aristonun bir eseriymi gibi kabul grecei iddiasna destek sunmu olacaktr. Bu trden rtulamalarn, Plotinusu fikirleri ve monoteist dogmay birbirine yaknlatrmak iin kullanld kansnda olan Kraus, bunun, Enneadlarn erhinin Mslman dncede rabet bulmasnn ana sebeplerinden birisi olduunu dnmektedir. Zimmermann, risalede Hristiyan eilimlerin bulunduunu kabul etmesine ramen, bu yndeki yorum ve deiikliklerin, el-Hms tarafndan bizatihi Hristiyanlk adna yaplmadn, sadece Mslman okuyucularn risalede Plotinusu okurken rahat olmalarn salamak amacyla yapldn ve Krausun dikkat ektii Hristiyan eilimleri bu gzle okumak gerektiini ifade etmektedir.11 Mesela, el-Hms risalede Plotinusu hypostasisleri Arapaya aktarrken (bkz. aada Risale, 47. cmle), bu kelimeyi ahs kelimesiyle karlamtr. Zimmermanna

188
DVN 2006/1

9 Kraus, a.g.m., s. 294. Zimmermann, Kitb fl-Ilmil-lh isimli bir eserin 1234 ylnda bn el-Kft tarafndan ve Kalm fl-lmil-lh isimli bir eserin de 1268 ylnda bn Eb Usaybia tarafndan el-Frbye atfedildii ve bu risalenin 1478 ve 1529 tarihli ve birbiriyle yakndan ilikili iki elyazmas bulunduuna iaret etmektedir; bkz. a.g.m., s. 214. 10 Kraus, a.g.m., s. 292-293. 11 Zimmermann, Origins, s. 142.

El-Frbye Atfedilen Yeni-Eflatuncu Bir Eser: Risle fl-lmil-lh

gre, el-Hms, kastl olarak Grek Hristiyanlarn Teslisteki kiileri tanmlamak iin kullandklar hypostasis kelimesinin Hristiyan Araplar tarafndan kullanlan karl olan uqnm kelimesini kullanmaktan kanm ve ahs kelimesini tercih etmitir. Bu kelime, Krausun ima ettii gibi, onun Hristiyanlna iaret etse de el-Hmsnin buradaki amac, Plotinusu bir Hristiyan gibi gstermemekti.12 Konuyu Krausun hala karmzda duran ve mstakil bir aratrmay gerektiren sorusuyla noktalayalm: Bu risale neden el-Frbye atfedildi? I.b. Metin ve eviri Hakknda Kraus, bu risalenin tahkikini yaparken, metni, cmle veya paragraf eklinde olmak zere numaralandrarak 239 paraya bld. Risalenin metni, tercmede verilen karlatrmalarda grlecei zere,13 Enneadlar metnindeki sray takip etmemektedir.14 Arapa metnin paragraflar arasnda anlamsal ve konusal boluklar bulunmaktadr ki bunlar dipnotlarda belirtilmitir. Kendi yapt almasnda Krausun sz konusu risaleyi kefediini ve metin hakkndaki analizini anlatan Anawati, risalenin ok fazla yazm yanllar ieren tam metnini ve hem de ksm Franszca evirisini yaynlad.15 Metin ayrca A. Bedev tarafndan tahkik edilmitir.16 Bedev tahkikinde Krausun numaralandrma sistemini kullanmamtr ve baz kelimelerin okunmas noktasnda Krausdan ve Anawatiden ayrlmaktadr.17 Bu risalenin tercmesinde, Bedevnin tahkik ettii Arapa metni ve onun paragraflandrma sistemini esas aldm; ancak dipnotlarda belirttiim zere baz yerlerde Kraus ve Anawatinin okuyuunu tercih ettim. Ayrca, Bedevnin metninde cmleler numaralandrlmam olduu iin, burada metnin takibi ve Enneadlarn pasajlaryla karlatrlmas kolay olsun diye Anawatinin makalesinde grlen numara12 Zimmermann, ayn yer. 13 Karlatrma tablosu iin, bkz. Kraus, a.g.m., s. 281. 14 Zimmermannn bunun muhtemel nedeni hakkndaki aklamas iin bkz. Origins, s. 214-215. 15 Anawati, a.g.m., s. 182-221. 16 A. Bedev, Afltn indel-Arab (Plotin apud Arabes), Kuveyt 1977, s. 167-183. 17 Krausun ve Bedevnin tahkikleri arasndaki okuyu farkllklar, Anawatinin mezkur eserinde bir tablo olarak sunulmutur, a.g.m., s. 202-203.

189
DVN 2006/1

Fehrullah TERKAN

landrma sistemini olduu ekliyle muhafaza ettim. Tercme srasnda, Geoffrey Lewisin yapt ngilizce tercmeyi18 ve Anawatinin ksmen yapt Franszca tercmeyi mukayeseli bir ekilde takip ettim. Arapadan yaptm tercmenin sonunda verilen kk puntolu pasajlar, Plotinusun Enneadlar isimli eserinden tercme edilerek alnmtr. Pasajlarn nnde belirttiim btn referans bilgileri, Arapa metinde numaralandrlm satrlara Enneads metinlerinde karlk gelen pasajlar belirtmek iindir. Enneadsdan yaplan iktibaslarn en banda keli parantez iinde verilen numaralar, Krausun Arapa metnindeki numaralandrlm satr veya pasajlar belirtmektedir. Bunu takip eden referans bilgilerinin tamam, Stephen MacKennann Plotinus: the Enneads19 adl eserine iaret etmektedir. Bu trde bir referans rnei ve nasl okunmas gerektii u ekildedir: Referans: [1] E5.9.3, s.435 (20-23) Okunuu: Arapa metindeki [1] numaral cmle, 5. Ennead, 9. Risale, 3. Blm; sayfa 435, (satr: 20-23). Tercme iinde satr altlarna yanak keli parantez iindeki sayfa numaralar (rnein, [188]), Bedevnin, Efltn indel-Arab isimli eserinin sayfalarna iaret etmektedir. Ayrca, metinde <abc> eklinde verilen eklemeler Arapa metnin editr tarafndan yaplmtr. Metin iinde keli parantez iinde verilen yorumsal ifadeler [abc] bana aittir.

II. Arapa Metnin Tercmesi [177] LAH LM HAKKINDA RSALE eyh, fazl, alim, zahid Eb Nasr El-Frb O, (Allah ona rahmet etsin), yle dedi:
1Akl,

ve kyasn20 delalet ettii lk lkeyi (el-mebde el-evvel), ki o

190
DVN 2006/1

18 Epistola de Scientia Divina, Plotini Opera, II, Plotiniana Arabica (ed. P. Henry ve H.-R. Schwyzer) iinde, s. 298-361 ve s. 410-427. ngilizce tercme, Enneadlardaki sralama dikkate alnarak Greke metinle birlikte verilmitir. Ayrca, numaralandrma sistemi baz yerlerde Kraustan ayrlmaktadr. 19 (3rd ed.) London: Faber and Faber Ltd., [1962], repr. 1966. 20 Akl delil.

El-Frbye Atfedilen Yeni-Eflatuncu Bir Eser: Risle fl-lmil-lh

gerek rubbiyettir, 21 aratrmamz uygun olur. Ancak bunu yapmadan nce baka bir yol takip etmek istiyoruz. 2Ve diyoruz ki: btn formlar (suretleri) mrekkeb olarak gryoruz; ne sanatsal ne de tabii hibir formu tekil (mfred) [ve] basit olarak grmyoruz. 3Sanatsal formlar, [rnein] bronzda, ahap/tahtada veya tata sabit olur;, sanatkrn onu baz maddelerde ekillendirmesinden nce sanatsal bir formun var olmas mmkn deildir. 4Dolaysyla sanatkr, bronzda insan formunu, ahapta yatak formunu22 tasvir eder. Onun bu formlardan hibirini, madde olmakszn bizatihi kaim olarak tasvir etmesi mmkn deildir. 5Tabiat da ayn ekilde [178] formlar baz maddelerde yapar ve hibir formu, madde olmakszn bizatihi kaim olarak ortaya koyamaz; ancak o, formlar eitli eylerden mrekkep olarak yapar ve sonra onlar kendilerini oluturan eylere ayrtrr. 6rnein, insan formu; cisim ve ruhtan mrekkeptir; ve [baka] bir rnek cismin formudur; zira cisim, drt [ana] unsurdan oluur ve ayrtrld zaman o drt maddeye geri dner. unu sylyoruz: Grdn her ey bir madde ve bir formdan mrekkebtir. Madde, [drt] unsur trndendir ve form ise madde zerinde [bir eyden] mrekkebdir. 8Sonra unu da aratrrz: ruh (nefs) basit midir yoksa madde ve formdan m mrekkebtir? Madde (heyl), [o ana] unsurdur; ve form, onlarn iinde yer alan akldr. 9Bu balam yle syleyerek devam ettirebiliriz: btn her ey, heyl ve formdan terkib edilmitir ve yaplm. Ancak unu sylemek gerekir ki burada formlar yapan bir fail ve formlar tayan bir hmil (tayc)23 vardr. 10Dolaysyla, hmil, formlardan birini kabul ettii zaman (ald zaman) [rnein] ate olur ve baka bir form aldnda su olur; baka bir formla hava olur ve bir dieriyle toprak olur. 11Ama bu formlar heyldan deil de baka bir eyden gelir, zira heyl yalnzca alcdr ve form, heylya baka bir eyden gelir. 12Dolaysyla akl, ruh iin bir form olur ve onu [ruhu] deiik form21 Kraus gre: Akl, ve kyasn, < ... > ve gerek rububiyet olduuna delalet ettii lk lkeyi .... Ayrca, Krausa gre, (ve Anawatinin uygun grd, a.g.m., s. 182) ve metinde bir kopukluk olduu izlenimi veren bu bolukta < ... >, Greke orijinaldeki Hakk varlk olduuna (ennehu elenniyyetul-hakk) ifadesinin yer aldn dnmektedir. Bedev bu tr eklemelerin ancak risalenin mterciminin, Enneadlardan harfiyyen tercme yapt varsaymna dayand iin zorunlu olmadn sylemektedir, a.g.m., s. 177, dn. 1, 4. Metinler mukayese edilince grlecektir ki harfiyyen tercmenin yan sra yorumsal ifadeler olduka oktur. 22 Kraus: + ve tata bir evin formunu. 23 Mahal, substrate.
7zetle

191
DVN 2006/1

Fehrullah TERKAN

larda biimlendiren ey odur; tpk ruhun, bedenleri farkl formlarda biimlendirdii gibi. Bu ekilde Allah akla btn formlarn kuvvesini (potansiyelliini) yerletirmitir. 13Akln ruhta biimlendirdii formlar, hakk formdur. [Fakat] ruhun, bedende biimlendirdii formlar, imgeler ve temsiller (emsl) gibidir. 14Ruh, akldan baka bir eydir ve akl ondan stndr. stn olan ey daha aada olan eyden evladr ve ondan nce gelir. 15Bazlarnn, ruh, kemale erdii zaman akl dourur eklindeki dnceleri doru deildir. Bunun doru olmamasnn delili udur: kuvve, ancak bilfiil olarak o kuvve gibi [olan] bir illet sayesinde fiil alana kar. 16Bu sebeple, eer bir ey baka bir eyde bilkuvve olarak bulunursa, 17duyusal eylerin ilklerinin/prensiplerinin (evil) ruhta bulunmas mmkn deildir. Zira ondan ortaya kan eyler, ncelikle onda bilkuvve olarak bulunur ve bu sebeple fiil alana kar. 18Akl, btn her eydir ve her ey ondadr. Ancak o eylerin aklda bulunmas, sanki akl onlarn mahalli (mevd) imi gibi deildir; fakat o eylerin faili gibidir ve onlar ierisinde bir illet gibidir. Btn eyler o aklda bir aradadr bunun illeti odur- fakat onlar birbirlerinden farkldr. 19Nasl ki tek bir ruhta birok ilim bulunur ve bu ilimler birbirine karmaz, bilakis her ilim kendi fiilini yapar ve biri dierinin iini yapmazsa [169] 20ayn ekilde akl da eylerin hepsidir ve bu nitelie sahip olmaya ruhtan daha layktr. Ancak eylerin tm yani btn eyler onda ise de, onda beraber deildirler. 21nk her akl, bir dier [akln] kuvvesinden farkl olan zel bir kuvveye sahiptir ve sadece tek bir ey ihata eder. Ancak, kll akl btn kuvveleri ve btn eyleri ihata eder, tpk cinsin24 formu, kllnin czyi ihata etmesi gibi. 22Duyusal ilimlere gelince, bunlar nefs-i natka (akleden ruh)dadr; nefs-i natka duyusal formlar bilir ve bu duyusal formlar, kendilerini tayan25 eylerden sonra gelirler ve onlar hakk formlarn imgeleridir.26 23Akl ilimlere gelince, bunlar hakk ilimlerdir ve bunlar nefs-i natkaya ancak akldan gelir ve duyusal hibir eyi iermezler; onlarn [akl ilimlerin] ierdii her ey, onlarn ilim olmas hasebiyledir. 24Akledilen ey (makl) ve akleden (kl), onlarda isel olarak bulunur <27> ve o [akl], ilk eylerdir; nk onlar da-

192
DVN 2006/1

24 Bedevnin el-hss ifadesi yerine Anawatideki el-cins okuyuunu tercih ederek. 25 Bedevnin el-hsile ifadesi yerine Anawatideki el-hmile okuyuunu tercih ederek. 26 Bedevdeki ve f esnm el-suvar el-hakkyye yerine Anawatideki ve hiye esnm el-suvar el-hakkyye ifadesini tercih ederek. 27 Kraus: nk akl onlarn iindedir, ek.

El-Frbye Atfedilen Yeni-Eflatuncu Bir Eser: Risle fl-lmil-lh

ima onunla28 birliktedir. 25O, bilfiil akldr, eyleri aratrmaz; nk eylerin hepsi ondadr ve onlar onda mstefd (kazanlm) olarak bulunmazlar. 26Ve [bu akl] eyleri ne tefekkr eder ve ne de onlarn bilgisine ulamak iin aranp durur; nk aratrma, tefekkr ve aranp durma (ceveln) ancak nefs-i natkada bulunan emarelerdir. Halbuki lk Akl, bizatihi kaimdir ve O, eylerin tmdr. ilk akl iin bir dnce (malzemesi) olduunu syleyen kimse hata etmitir, doru bir ey sylememitir. nk bu dnceden nce, hakknda dnlen bir ey29 gereklidir ki akl, hakknda dnecei bir ey bulsun. Aksi takdirde bir dnenin, bir ey hakknda dnmesi, eer o ey henz var olmamsa, nasl mmkn olabilir? bilmek istiyoruz: o alemde30 bulunan formlarn says bu alemdeki formlarn says kadar mdr yoksa buradakilerden fazla mdr? 29Fakat bu konuyu zetlemeden nce, sanatsal formlar aratrmak istiyoruz: Acaba onlarn hepsi mi orada yoksa sadece bir ksm m orada? 30Yani ktlk (er), orada deildir, nk ktlk, ancak bir noksanlk, yokluk ve zayflk [sebebiyle] olur. O, heylnn emarelerinden birisidir; ve bir hata ona dahil olduu zaman, ktlk ite bundan kar. 31Bu alemde grdmz duyusal formlar, uyumlu ve dengeli (oranl) hareketler, bunlarn hepsi kesinlikle orada deildir, insann sfatlar hari,31 yani hayat ve akl gibi. 32Ve eer32 insanda, canl bir [eyin] (hayy) hallerinden bir hal varsa, insan o hal iinde ilintiseldir (arad). 33Fakat canl olan bir eyin uyumlu/orantl (itidl) oluu ynyle var olan hal, orada mevcuttur yani akl alemde; zira dengeli/orantl olmak ancak akl kuvveden gelen bir kuvvedir. 34te bu illetten dolay [170] mzik sanat, o alemdeki eylerin bir misali
28 li-enneh maah dimen ifadesindeki zamirlerin delaletleri ak deildir. Muhtemelen maah ifadesi maahu eklinde okunarak bu zamirin akla delalet ettii sylenebilir. 29 Bedevdeki el-mufekkir yerine el-mufekker tercih ederek. 30 Metinde srekli olarak zlikal-lem (o alem) ile yce akl alem, hzallem (bu alem) ile bu fiziksel alem kastedilmektedir. Dolaysyla yine metinde ksaca hunke (orada) ve hun (burada) ifadeleri srasyla yce alem ve fiziksel aleme iaret etmektedir. Orada ve burada kelimelerindeki italik vurgusu bana aittir. 31 Bedevdeki ... leyset hunke el-bettete: imm sfetul-insn ... yerine Anawatideki ... leyset hunke el-bettete ill sfetul-insn ... (a.g.e., s. 185) okuyuunu tercih ederek. 32 Bedevdeki ve imm yerine Anawatideki ve emm (a.g.e., s. 185) okuyuunu tercih ederek.
28[unu] 27eylerin,

193
DVN 2006/1

Fehrullah TERKAN

olur ve mzik bu eyi, o akl alemden elde eder, o akldir, duyusal deil. 35Ayn ekilde, Aritmetik (ilmul-aded) de ancak o [alemde]ki saynn bir misalidir; yalnz, o akldir, duyusal deildir. 36Duyusal [ve] akl33 sanatlara gelince mesela, mimarlk ve marangozlukbunlar arasndan, uyumlu/dengeli ilk [prensip]leri gzel bir nizam ve terkib iin kullanan sanat, akl alemde olann bir34 misalidir.35 nk onlar iyi/gzel dengeyi (itidl), oradan salan hikmetlerden [veya, o alemden]36 idrak eder. 37Fakat onlardan, duyusal37 bir [186] unsur (madde) kullanp onu bu gzel itidal ile kartran sanatn o alemde bir misali bulunmaz. O zaman, mimari ve marangozluun hepsi orada deildir, sadece iyi itidal (dengelilik/orantllk) ve biimde olanlar hari. 38Oradaki tp38 bu[radaki] shhatten bakadr ve oradaki kuvve bu[radaki] kuvveden farkldr. Zira oradaki eylerin39 hepsi skun iindedir40 ve tek bir hal zere sabittirler; onlara hi bir hastalk bulamaz ve iinde bulunduklar durumlare bir zeval gelmez. 39Geometri sanatna gelince, o akl olduu iin, kesinlikle oradadr. Bu bilgiye burada oradan eriilir; zira o, lk Zatn varlnn (huviyye) bilgisi hakkndaki ulv bir hikmettir. 40Zira O, yce semav cisimleri, onlarn hareketlerini ve boyutlarn (veya birbirlerinden uzaklklarn) bilir bu onlarn edilgen olduklarnn ve dolaysyla [onlar iin] bir failin gerekli olduunun iaretidir.41 alemdeki formlar, ruh burada [olan bir ey] haline getirilemediinde, duyusal alemde bulunan formlardan daha oktur; eer bir kimse onu bu alemde [olan bir ey] klarsa (buraya yerletirirse), [o za33 el-filiyye (Anawati, a.g.m., s. 185, dn. 36) yerine el-akliyye (Bedev) ifadesini tercih ederek. 34 Bedevdeki mislul-mi yerine Anawatidaki mislun m ifadesini tercih ederek. 35 Anawatinin okuyuuna gre 36. cmle yle de tercme edilebilir: Duyusal [ve] akl sanatlara gelince -mesela, mimarlk ve marangozluk- bunlar arasndan, uyumlu/dengeli ilk[prensip]leri ve gzel bir nizam ve terkib iin kullanan sanat, akl alemde olann bir misalidir. (a.g.m., s. 185). 36 fade el-hikem ellet inbesset (Anawati) veya el-hukm ellez inbesse (Bedev) olarak farkl anlamlara gelecek ekilde okunabilir. 37 Bedevdeki husnen yerine Anawatideki hssiyyen okuyuunu tercih ederek. 38 Kraus: ... es-shha, ek. 39 Anawati: el-ehy (canl varlklar), a.g.m., s. 186, dn. 38. 40 Hareketten bamsz ve deimez. 41 allmeten ( ... olduunu bilerek, Anawati, a.g.m., s. 186) veya almeten ( ... alameti, iareti olarak).
41Ulv

194
DVN 2006/1

El-Frbye Atfedilen Yeni-Eflatuncu Bir Eser: Risle fl-lmil-lh

man onlar] eit <olur>, ne daha ok ne daha az. 42Dolaysyla biz bu eyleri betimlerken unu da sylyoruz: eylerin ilki, akl alemi ihata eden tabiattr. 43Ancak biz tikellerin (ehs)42 balangcnn nasl olduunu aratrmak [istiyoruz]: akl ve duyusal eyler ok iken, onlarn ilki tek ve son derece basittir. 44Bu eylerin hepsi o tek olandan nasl meydana geldi ve nasl oldu da yaratlan eylerin bir ksm akl, bir ksm duyusal nitelik kazand? 45Akln, o yce alemden getirdii her ey yce ve faziletlidir;43 ama akln hiss olandan getirdii her ey, kt ve deersizdir. 46Ayn ekilde nefs-i natkann da saf ve ar akldan edindii/kazand her ey yce ve faziletlidir; ve onun histen kazand her ey deersiz ve ktdr. Sahibi Ehs44 [Hipostazlar] ve Onlardan stn Olan Hakknda ki: her bilen, kendisi dndakileri bilip kendi zatn bilmiyorsa, o bilen hakik bilen45 deildir.
48Deriz 47 Bilgi

[171] 49Mrekkeb olan bir eyin kendi zatn bilmesi mmkn mdr? Mrekkeb olan bir eyin kendi zatn bilmesi mmkn deildir. 50O zaman phesiz ki kendi zatn ve bakasn bilen, basit olan eydir. 51<Ve> duyu, kendisi dnda olan eyi bilir<se de>, akln ne olduunu bilemez. Ayn ekilde, vehim ve fikir kendi dnda olanlar bilirler ama akln ne olduunu bilemezler. 52Akla gelince, o, hissi, vehmi ve fikri bilir ve onlar doru bir ekilde niteler; ve akl eylere gelince, hi kimse akln onlar doru ve salam bir ekilde bildiinden phe etmez. 53Ruhun duyusal ksm ancak sadece kendi dnda olan bilir; ruhun dnsel ksm ise vehimden, duyunun ona [vehme] sunduu eylerden elde ettii eyi bilir ve sonra bu eyleri seer: ya onlar birletirir veya ayrtrr. Ruhun dnsel ksm ayrca akln ona arz ettii eyleri de bilir. 54Bizdeki duyu,46 hizmeti konumunda; bizdeki akl ise hkmdar konumundadr. 55Akln kanunlarn kabul eder ve onun yolunu takip edersek bizim de hkmdar olmamz
42 el-ecr (Bedev) yerine el-ehs (Anawati, a.g.m., s. 186) tercih edilmitir. 43 fil (Bedev) yerine fdl (Anawati, a.g.m., s.186) tercih ederek. 44 Zimmermanna gre, el-Hms burada Hristiyan Araplarn Teslisin her bir cznden bahsederken, hypostasis kelimesi karlnda Sryaniceden alp kullandklar kunm veya uknm (o. aknm) kelimesini kullanmaktan zellikle kanarak ahs kelimesini tercih etmitir. Amac, Plotinusu Hristiyan gibi gstermemekti (bkz. a.g.m., s. 142). 45 Anawatide fe-zlikel-ilm leyse huve ilm hakk (Bu bilgi hakk bilgi deildir; s.187) 46 El-hss (Bedev) yerine el-hss (Kraus) tercih edilmitir.

195
DVN 2006/1

Fehrullah TERKAN

mmkndr. 56Duyu, akldan uzakl nedeniyle, onda olan eylere eriemez. Ayn ekilde, akl da duyuda olana ancak ruh araclyla ulaabilir. 57Dnceye gelince, o, alemi grr ve kendisine yettiini, kendisinin nefsin kuvvelerinden biri olduunu anlar; kendisi dndaki eyler hakknda dnr ve setii eyleri seerek ayrt eder; saf hakikati istedii zaman akln kurallarn kullanr. stnde, ondan daha yce ve daha ulv olan baka bir ey vardr ve bu da kendini bilen ve kendi dndakilerin bilgisine muhta olmayan akldr. 59Ve diyoruz ki: aklda, gzlemleyen ey ve gzlemlenen ey, bir ve ayndr. 60ayet biri derse ki eer akl ve maklt (akledilirler) ayn ey ise o zaman akleden (kl) kendi zn nasl aklediyor? Biz deriz ki: eer akl ve makl ayn ey ise o zaman fil ve mefl de ayn eydir. 61Makl, akledenin fiilidir; onun bir kuvvesi deildir; nk o akleden (kl), ne akl eksiklii, ne hayat eksiklii, ne kazanlm bir hayat iin vardr, ne de kendisi dndaki ta veya cansz bir ey gibi baka bir ey iin vardr. Bilakis onun makl ilk cevherdir ve ilk cevher de ilk makldr. 62Eer onun makl bir fiil ise, ki o ilk akldr,47 ve onun akl da phesiz erdemlidir ve cevher akldr. 63te bu, ilk makldr. lk akl ise bilfiil var olandr, nk o bilkuvve deil bilfiil akldr; dolaysyla makl de bilfiildir. [172] 64[imdi] sz <hakik>48 akla, [yani] makltla bir [ve ayn] ey olduunu sylediimiz akla getiriyoruz. O hakik akldr ve onun maklt da hakik maklttr. O, hakik varlktr (enniyye) ve onun [meydana getirdii] varlklar (enniyyt) hakik varlklardr; ve bunlar hakk ilklerdir/prensiplerdir. 65Bunun, kendi zat dnda olmas mmkn deildir. Dolaysyla, eer bu imkansz ise, o zaman o phesiz kendi zatndadr ve kendi zatyla birliktedir ve o, kendisi akl olan eydir. 66Akletmeyen bir akln olmas mmkn deildir. Dolaysyla eer bu mmkn deil ise, onun kendi hakkndaki bilgisi, zorunlu olarak kendisiyle birliktedir veya varl (enniyye) ile birliktedir; ve o [bilgi], [daha nce] akladm49 bir tarzda onun iindedir. 67Akln hayat, [bir ey bilme arzusu ile] aba sarfedip yorulan trden50 bir ha47 Veya ilk fiildir (el-fil el-evvel), (Anawati, a.g.m., s. 188). 48 Krausun eklemesini tercih ediyoruz: il el-akl ellezi huve akl <hakk>. Ayrca bkz. Anawati, a.g.m., s. 188. 49 Beyyenehu (Bedev) ifadesi yerine beyyentuhu (Kraus, Anawati, a.g.m., s. 188) tercih edilmitir. 50 zt tebin eklinde yazlan ifade, Krausta ve Anawatide ztu tebin (aba sarf edip yorulan) eklindedir ve daha doru gzkmektedir. Nitekim, cmlenin devamnda Bedevde ayn kkten gelen yetabu kelimesini kullanmaktadr. Bu sebeple Krausun okuyuunu tercih ettim.
58Dncenin

196
DVN 2006/1

El-Frbye Atfedilen Yeni-Eflatuncu Bir Eser: Risle fl-lmil-lh

yat deildir, zellikle de hariten gelen her eylemin bir paras ise.51 nk o, hi bir eyi arzulamaz ve dolaysyla o eyi arzularken aba sarfedip yorulmaz. 68Eer birisi derse ki: Akl, Allah Tely bilir ve onu arzular ve dolaysyla Onu idrak ederken yorulur; ve hi kimse iddia edemez ki o [akl], Allah Tely bilirse [ayn zamanda] kendi zatn bilemez; bu gerekten kabul edilemez bir eydir, nk [o takdirde], o ve bilgisi bir [ve ayn] ey olmaz. 69Biz [cevaben] deriz ki: eer akln Allah Tely bildiini ve onu arzuladn mmkn grrsek, o zaman [akln] Onu bildii zaman kendi zatn da bilebilmesini mmkn grrz. nk akln, kuvve ve ilimden (sahip olduu) her eyi ona, o deerli ve yce Cevher vermitir. 70Bu sebeple, akl btn glerini ve bilgilerini, lletlerin lleti olan kendi lletinden aldn bildii zaman, <kendi zatn>52 da bilir; nk o [kendisi de], bu lletin hediyelerinden (ihsanlarndan) biridir ve hatta Allah Telnn deerli hediyelerinin btndr. 71Zira o, ilimdir, gtr ve cevherdir; ve btn bunlar onda tek bir eydir. Zira o akldr, ancak bu nitelii tayor olsa da o, malldr (illetlidir). 72Eer bu, tavsif ettiimiz ekilde ise ve akln Allah Tely bilmesini mmkn gryorsak, o zaman o [akl] Onun glerini de bilir. 73 Eer akl Onun glerini bilirse, [o zaman] kendi zatn da bilir; nk kendisi, Onun glerinden biridir;53 o, ancak Ondan ald g sebebiyle g yetirdii eye g yetirir. 74Eer akln, Allah Tely tam bir bilgiyle bilmeye gc yoksa nk oradaki bilgi (ilm) ile bilinen ey (malm) birdir akl ite bu ynden naks olur. 75Bu ynden onun
51 L siyyem iz kne cuzen min kull amel min hric, ifadesi Kraus ve Anawatide ... iz kne mucerreden min kull amel min hric (... dtan gelen her eylemden soyutlanm ise) eklindedir. Anlam olarak ikinci okuyu daha uygun gzkmektedir. Lewis, Bedevdaki ifadeyi cuzen min kullin amile min hric diye okuyup dardan eylemde bulunan bir btnn bir paras ise diye anlamaktadr, (bkz. Lewis, Plotini Opera II iinde, s. 309). Bunlarn yansra, min kulli amelin ifadesinde amel kelimesi, elyazmasnda ilm kelimesi yerine yanl yazlm olabilir. Balam dnlnce, ilm (bilgi) kelimesinin cmlede daha iyi bir uyum salayaca, ve ... mucerreden min kull ilm min hric (... dtan gelen her bilgiden uzak ise [bu byledir]) eklinde okunmasnn daha doru olaca kanaatindeyim. 52 Kanaatimce Kraustaki alime eydan <ztehu> li-ennehu ... > ifadesi, Bedevdeki alime eydan li-ennehu ... ifadesinden anlam olarak daha uygun dmektedir. 53 Kraus (ve Anawati, a.g.m., s. 189) vhid min kuvhu ifadesinde vhid kelimesi yerine vucide okumaktadr, ki o, Onun glerinden meydana gelir anlamna gelir.

197
DVN 2006/1

Fehrullah TERKAN

kendi zatn grmesi (en yer) ve bilmesi (en yaleme) mmkn olmaz; nk grme54 ve bilgi ancak grlen (meriyy) ve bilinen eyden (malm) ibarettir. gre, skn (hareketsizlik) akla layk olduu kadar baka hibir eye layk deildir; ancak ondaki skn akldan k demek deil, fakat harici eylerden r (skin) olan bir fiildir. 77Bunun delili udur: her fail, fiilini yapt anda, yapmad dier eylerden rdir (skin), zellikle bilkuvve deil bilfiil olan ve fiili ile arasnda hi bir arac olmayan fail byledir. 78Dolaysyla, eer o bu nitelie sahip ise, darya deil, kendi zatna bakarak ve kendi zatn dnerek (nazar il ztihi ve f ztihi) fiilini icra eder ki [o zaman] o, kendi dndaki eylerden [173] r (skin) olan bir fail olur.79 Ruha gelince; onun akla meyleden ksmnn fiili iseldir (min dhil) ve onun duyuya meyyal ksmnn fiili ise dardandr (min hric); nk o [ruh], her iki tarafa/uca da benzerlik arzeder. hepsi ancak akln ve akln etkilerinin (sr) fiilidir. Ve akln <etkileri>,55 akln fiillerine benzer; ancak uras var ki akln baz etkileri, akln fiiline ok gl bir ekilde benzer ve bazlar da ancak zayf bir tarzda benzer. 81Bylece akln fiiline yakn olan eser/etki, ona kuvvetli bir ekilde benzerken ondan uzak olan ey ise ona zayf bir benzerlik gsterir. birisi, akl kendisini nasl gryor? ve makl nasl gryor? diye sorarsa, deriz ki: orada bulunan makl, renk ve ekil gibi cisimde bulunan makller gibi deildir. Zira o maklt, bu[radaki] cismlikten (bedeniye) nce vardr. 83Bu maklt alan (kabul eden, elkbileh) maddelerde (ansr) bulunan fiziksellik (veya tabiat, tabiyye) de maklt deildir. 84nk o tabiat, grme (basar) kapsamna girmez, [halbuki] cism maklt grme kapsamna girer. Ve o makltn tabiat[lar] da maklttr ve grme kapsam iine girmezler; nk onlarn kendileri ve tabiatlar tek bir eydir. 85Bu sebeple akl kendisini ve sahip olduu eyleri grr; nk o, onun (kendisinin) fiilidir; o ve onun fiili birdir. 86Fakat duyusal tabiat, sahip olduu eyleri grmez, nk kendisi sadece bir imge ve benzerdir; onun kuvveleri de o yce kuvvenin bir benzeridir. 87lk apak hakik g, bu alemin stndedir ve bu nedenle o yce alemde bulunan makl, akla aittir;
DVN 2006/1 82Eer 80eylerin 76Bize

198

54 ruyeh (Kraus -ve Anawati-, a.g.m., s. 189-) kelimesini raviyye (Bedev) kelimesine tercih ederek. 55 Krausun <sr> kelimesini el-akl kelimesine mudf ileyh yaparak okumas (Anawati, a.g.m., s.189), cmlenin devamna baknca, Bedevnin bu ekleme olmakszn okumasndan daha uygun gzkmektedir.

El-Frbye Atfedilen Yeni-Eflatuncu Bir Eser: Risle fl-lmil-lh

o, ona [akla] hamledilir (mahml) ve o [da artk] akldr, nk, hmil ve mahml tek bir eydir. 88Eer ruh, akldan ne byyen/gelien bir hayat (hayten nmiyeten) ne de duyusal bir hayat almamsa, phesiz o akl bir hayat olarak56 daha oktur,57 ve o akln hayatndan daha oktur.58 89Aklda bulunan eye gelince,59 o ilk fiildir ve ilk nurdur; ilk olarak kendi zatn aydnlatandr; o, kendi zatyla hem aydnlatc hem de aydnlanandr. 90O, hakik makldr, akledendir ve akldr; o, kendisini grendir ve kendi varln (enniyye) isbat iin baka bir eye muhta deildir. O, kendisi grlen eyi60 grmekle yetinendir, zira o, kendisini ve eyay birlikte grr; 91 ve o bizim tarafmzdan bilinir ve biz onu, onun bize verdii bilgiyle biliriz.61 Aksi takdirde, biz onu nitelemek iin kullandmz sfatlarla onu nasl niteleyebilirdik! bu grlerden tr biz, ruhun bilgisini akln bilgisine izafe ediyoruz; zira ruh, akl iin ancak bir resim ve imgedir; 93[o] akldan [gelen] bir ktr. Ik akla baldr; o baka bir eyde deil, fakat [174] aklda ve onun evresindedir. 94Ruh, akln mahallidir (mevd). Nasl ki hava, gne nn mahallidir, ayn ekilde ar ruh da akln iin bir mahaldir. 95Buradan [hareketle] diyoruz ki: ruh, kendi zn grebilme gcne sahiptir nk o, akln klarndan bir ktr ve kendisi gibi baka bir ruh tarafndan da grlebilir. 96Ruh, akl bilmek istedii zaman, bu, tasvir ettiimiz kyas yoluyla [olur]. Ama akl, kendi zatn bilmek istedii zaman kyas yapmaya ihtiya duymaz; o kendi zatn tanr (yarifu). 97nk o, daimi [ve] basit bir akldr; kendisini bilmek iin paralara ayrlmaya ihtiya duymaz; kendisini basit bir tarzda bilir. 98Akl sadece, yegane olan yce
56 hayten akliyyeten ifadesi Krausta yer almamaktadr. 57 Kraus ve Anawatide (a.g.m., s. 190): ekber (daha byktr). 58 Bedevdeki enneh ekser izen hayten akliyyeten huve ekser min haytilakl ifadesi problemlidir. Ayrca, Bedevde bulunmayan fakat Kraus ve Anawatide yer alan enneh ekber iz <uhizet> hayatun akliyyetun hiye eserun min haytil-akl alternatif okuma kabul edilirse, 88 numaral cmle grece anlaml hale gelmektedir: Eer ruh, akldan ne byyen bir hayat ne de duyusal bir hayat almamsa, phesiz o daha byktr, nk akl bir hayat, Akln hayatndan <alnan> bir eser/etkidir. (a.g.m., s. 190). 59 Anawati, a.g.m., s. 190: Akldaki <fiile> gelince ... 60 ellez tur nefsuhu. Anawatide (a.g.m., s. 190): ellez yer binefsihi (kendisinin grdn grmekle ...) 61 yalemuhu (Bedev) yerine nalemuhu (Anawati, a.g.m., s. 190) tercih edilmitir.
92Bahsettiimiz

199
DVN 2006/1

Fehrullah TERKAN

[varl] bilmek istedii zaman, kendisini Ona basit bir tarzda arz eder; daha sonra oklar ve Onu kavramak iin gezinip durur. 99Yani o gezinir ve bir eyden sonra baka bir eyi tefekkr eder. Dolaysyla dnce iinde ne kadar gezinirse, kendi iinde oklar; ve o zaman akl, yegane olan Ulv eyin yannda oklu hale gelir. 100Bu sebeple, akl Onu bilmek istedii zaman kendisini ona sanki grme (basar) gibi arz eder, akl gibi62 deil. nk akl, kendisi yegane varlk olan lk llete izafe edildiinde, sanki duyumlanabilir (mahss) bir gren (basr)63 gibi olur. 101O, lk lleti grmeyi arzular fakat kendi grme gzyle gremez; dolaysyla kendine geri dner ve gezinme (ceveln) ve tefekkrn okluu sebebiyle ok hale gelir. 102Akl, lk lletin bilgisi konusunda skna ermek iin harekete getii ve hayalinde (vehm) herhangi bir ey tasvir ettii zaman, balangta vehmettii ve kendi iinde tasvir ettii eyden baka bir ey beraberinde olarak kendine geri dner. O zaman akl oklar, ancak matlb (stenen) ve mak (Ak-Olunan) oalmaz. 103Zira grd eyin resminin aklda bulunmas gerekebilir ve o [akl], o eyin, grd gibi olduunu zanneder; ve ite o zaman akl tek deil ok olur. 104Bu byle olduunda, o, [artk] grmedir (basar), akl deil. nk Onu, akln grmesi gibi deil, fakat basarn (maddi gzn) grmesi (ruyetul-basar) gibi grr. diyoruz ki: akl ve onun fiili arasnda irade vardr. Zira o, irade eder, sonra yapar; nk o, varolmas (enniyye) sebebiyle deil akl olmas hasebiyle eylem yapar. 106Akl, bilendir (lim) ve bilen de mrddir (irade eder). Yani o, bir eyi ister ve onun bilgisini arzular. 107Akl bu sfat zere olduu zaman, phesiz ki <o> oktur, tek deil. Dolaysyla o lk Fail deildir; nk ilk failin fiilini nceleyen bir irade yoktur; nk o, sadece kendi varl hasebiyle (bi-ennihi fekat)64 eylemde bulunur. 108Yani O, akl yaratmay irade etmi ve akl bu iradeden sonra [var] olmu deildir. Ne de O, baka bir eyin [var] olmasn [nce] irade eder, sonra da o ey var olur. 109ayet bu byle olup irade Onun fiilinden nce gelse ve O ve mefl arasnda irade olsayd O naks olurdu. 110O, eylerden birini yapp baka bir ey yapmaya
105Ve

200
DVN 2006/1

62 Bedevde l bi-ennehu aklun yerine, bir nceki ifadeyle uyum asndan Anawatideki l ke-enneh aklun tercih edilerek. 63 Kraus ve Anawati (a.g.m., s.191): ke-enneh basar mahss. 64 bi-enneh fekat yerine bi-ennih fekat okuyuunu Zimmermann da desteklemektedir. Enniyyeh kelimesinin yerine, el-enn el-evvel rneindeki gibi enne edatnn isim olarak kullanlmasyla ilgili, bkz. Zimmermann, a.g.m., s. 233 dn. 257.

El-Frbye Atfedilen Yeni-Eflatuncu Bir Eser: Risle fl-lmil-lh

gemez, [175] fakat eyaya dair fiil ve yaratmas tek bir defadr. O, tek bir hal zere sabittir ve kaimdir, bir halden bir hale gemez. 111Bu sfat zere, lk Failin sabit ve btn hareket trlerinden r/bamsz (skin) olmas gerekir. 112Dolaysyla, eer bu byleyse, O, btn yaratklar yaratr; eer bu byle deilse, o zaman, Onun yaratc hareketinden nce baka bir hareketin gelmesi, bir ey hakkndaki bilgisinden nce baka bir bilginin gelmesi, ve onun ilk eyleminin naks olmas gerekir. Failin ilk fiili, akldr. Akl yalnzca o yce Cevherden, gne nn gneten eyaya akp gittii gibi akp gelen bir ktr. 114te bu tarz zere lk Fail akl [eylerin] tmn yaratmtr; kendisinden yaylan kendisinden uzaklatrmakszn btn bu akl eylerin hepsinden ycedir.65 eyler, o akln ndan bir ktr ve bu k akl eylerde kalr, [ama] ne onlardan ayrlr ne de onlar onunla ayn olur; 116 o, onlardan baka bir eydir. Ancak biz, onun onlardan farkl olduunu veya onun cevherden farkl olduunu, akldan farkl olduunu ve dier eylerden farkl/baka bir ey olduunu sylesek bile, onun bir cevher olmadn sylemiyoruz; 117ne de onun akldan yoksun, grmeden yoksun, bilgiden yoksun olduunu sylyoruz. Fakat biz onun cevherin stnde, akln stnde, grmenin stnde ve bilginin stnde olduunu sylyoruz. 118Zira o, kendisini grr ve bilir; o, her zatn stnde olan zattr (zdr). Bu sebeple o, her bilginin stnde olan bilgidir; nk o ilk bilgidir (ilm).66 119O, nasl ki her akln stnde ise ayn ekilde her bilginin de stndedir; nk kesinlikle bilmeye ihtiyac yoktur. 120lim ancak ikincil cevherde olur, nk o, lk Cevherin bilgisine muhtatr. 121 Gerek Cevher ismi Ona uygun dmez; fakat biz btn eyler arasnda ne Ona benzer hibir ey bulabiliyoruz; ne de isimleri arasndan yalnzca Ona layk olup dier eylere layk olmayan bir isim grebiliyoruz. Bu sebeple biz, Onu isimlendirmeyi mmkn klan en iyi isimlerle Onu isimlendiriyoruz. birisi sorarsa ki: siz lk Bileni bilmez yaptnz zaman Onu hissetmez (alglamaz) de yapm olursunuz ve bundan da istenmeyen bir durum ortaya kar. 123[Cevaben] deriz ki: biz, O alim
65 Bedevdeki fe-huve lin al cemil-akliyyeti tilke kullih min ayri en yedfaa anhu ed-dy ellez inbesse minhu... ifadesindeki tilke kullih yerine Kraus ve Anawatide (a.g.m., s. 192) yemliku aleyh ifadesi vardr ki akl eylerin hepsinden daha ycedir ve onlara, kendisinden yaylan ondan uzaklatrmakszn hakimdir anlamna gelir. 66 Anawati, a.g.m., s. 192de el-lim el-evvel (ilk bilen).
DVN 2006/1 122ayet 115Akl 113lk

201

Fehrullah TERKAN

deildir (O bilmez) derken, alimin zdd olan cahil olduunu sylemiyoruz; fakat bununla, Onun bilginin stnde olduunu kastediyoruz. 124Yani alim ancak ilim (bilgi) ve malumun (bilinen) bulunduu yerde vardr; ve akleden (kil) de ancak akl ve makln bulunduu yerde vardr, bu ynden okluk arzeder. Ve biz Onun herhangi bir ekilde oklamay kabul etmediini sylemitik. 125Eer derlerse ki O, bir bilinen olmakszn bilendir; biz deriz ki o zaman Onun bilgisi [176] anlamsz olur; ve akl da ayn ekilde bir makl bulunmad takdirde anlamsz olur. 126Eer derlerse ki O, bilgidir ve bilinendir, akldr ve makldr, biz yle deriz: eer akl bu nitelikte ise, okluk arzeder ve duyu gibi olur. 127Zira akl, kendini aklettiinde kendi zat (ile ayn) olur ve kendi kendisini idraki de kendini btnyle duyumlayarak alglayan bir duyu/his olur. 128Kendi kendine yeten Basite gelince, O, kendisini bilen bir eye ihtiya duymaz. Yine kendisine yeten ikincil basite gelince, o kendi zatn ve ilk basiti bilmeye muhtatr. 129te bu anlamda o nakstr, mkemmel deildir; nk kendi btnn bilmeye muhtatr. Dolaysyla o kendi btnn bildii zaman, onu oluturan (terkib eden) sfatlar da bilir ki bu da lk Basite nazaran ancak mrekkeb olur, 130tpk bir eyi hissetmenin birok eyi alglamak anlamna geldii gibi. 131Zira akl, kendi zatnn bilgisini istedii zaman, bilmek iin kendi zatna geri dner ve geri dnme ise bir eyden bir eye olur. 132ayet akl, oklu saf bir olmayan- olmasayd, zatnn bilgisini irade ettiinde ona geri dnmezdi, fakat onu kendi varl hasebiyle bilen olurdu. 133Hi kimse onu, ona uygun den (mulime)67 sfatlarla tavsif edemez ve tam olarak onun bilgisine sahip olamaz; onu ancak bilinen eylerin sfatlaryla tavsif edebiliriz. Eer onu bilebilsek bile ancak akl kark ve onun hakknda mulak bilgiye sahip birinin bildii kadaryla biliriz. 134O (kii), belki, bir eyi niteleyebilir [ama] o eyin, niteledii gibi mi yoksa o nitelemenin stnde ve ondan daha ulv mi olup olmadn bilmez. 135lklerin lkini bilmek istediimizde bamza gelecek olan neredeyse budur. 136Zira o, akl, saf ve ar ise, bizim cevher sahibi kldmz eyin o olduunu ve eylerin, onlara benzeyen ieriklerini/anlamlarn bize verenin o olduunu syleriz.68 137Ama o, akldan daha stn, cevherden daha stn, daha iyi ve y-

202
DVN 2006/1

67 Kraus ve Anawatide, a.g.m., s. 193, mulzime 68 iz kne akliyyen zekiyyen nekyyen kuln innehu huve ellez sayyarnhu zcevher ve huve ellez atn bedmr(medmn) el-ey e-ebhe bih. Anawatide (s. 193) bu cmle iz kne aklun zekiyyen nekyyen kuln innehu huve ellez sayyarahu z-cevher ve huve ellez atn eydan sir el-ey e-ebhe bihim eklindedir ve aklmz saf ve ar olduunda, onu cevher sahibi klann ve bize onlara benzeyen sair eyay verenin o olduunu syleriz anlamna gelmektedir. Alt izili kelimeler farkl okumalar gstermektedir.

El-Frbye Atfedilen Yeni-Eflatuncu Bir Eser: Risle fl-lmil-lh

cedir; nk o, bizim onu kendisiyle tavsif ettiimiz sfattan sonsuz derecede daha byktr. 138nk o, saysz sfatlarn da yaratcsdr ve akldan, mantktan ve histen daha iyi ve daha ycedir; nk onlar yaratan odur, ve dolaysyla o, ne akldr ne mantktr ne de histir. sorarsa ki: O, akl ve hiss eyleri nasl yaratt, onlar onun iinde miydi yoksa deil miydi? 140Eer o, onlar onun iinde olduklar haldeyken onlar yaratt ise, bu durumda o basit deildir. Eer onlar onun iinde deilken onlar yarattysa, o tek ve basitken, okluk nasl ondan var oldu? 141Onun yine bir ve basit bir eyin yaratcs69 olmas mmkndr; [ancak] burada baka bir mesele vardr: Bir ve basit olan, nasl baka bir eyi yaratyor? O zaman birisi yle cevap verebilir: k, k veren bir eyden nasl kyorsa (yaylyorsa), basit ey de basit olandan ayn ekilde yaylr. [177] 142Fakat problem udur: Bir ve basit ey, nasl ok eyler yaratyor? Bunun sebebini yle aklayabiliriz: bir eyden yaratlan ey, o eyin misli olamaz, ve ondan stn olamaz ancak ondan aada olur. 143Birden stn olan, Birin zerinde olan hibir ey yoktur. Dolaysyla, Birden yaratlan ey, ondan aadadr, ve aada olan nakstr. okluuyla birlikte btn eyann illetidir; ve Birin varl onlarn hepsinin ve her birinin iindedir. Zira alem70 <ok>71 olsa [bile] o, tek bir mahalde (mevd) olmak zere birdir. 145 Canl ve bir arada bulunan (mutemsik) olan her bir ey, birdir; ancak eylerin hepsi terkib ve hayat itibariyle bir olsa da onun, iinde bulunan btn eyler olmas onun teklii (vahdniyyeh) sebebiyle deildir. 146Bunun sebebi udur: o, lk Bir deildir; lk Bir, ilklerin yaratcsdr ve o kesinlikle birdir ve gerek Birdir. 147unu da bilmek gerekir ki lk llet eyleri ksmlara ayrarak yaratmaz; yani O, eyleri birinin ardndan tekini [tek tek] yaratm deildir. Fakat O, onlar, sanki tek bir eymi gibi bir defada yaratmtr. 148Bunun sebebi de udur: ikinci illet bir fiildir ve lk llet ise kudrettir. Fiil ancak para para [tikel olarak] vuku bulur yani tikel bir fiil olarak gerekleir. Ama kudret, eyleri sanki onlar bir tek eymi gibi bir defada yaratabilen gtr. Fail, eyleri yaratmak istedii zaman, kendi ndan bir k olan akl yaratt; sonra akl duyuyu (hiss) meydana getirdi ve o da ak69 Mubdiuh (Bedev) yerine mubdian (Anawati, a.g.m., s. 194) okuyuunu tercih ederek. 70 lim (bilen) olarak da okunabilir, bkz. Lewis, a.g.e., s. 327. 71 Krausun <kesran> eklemesini tercih ederek. Bu ekleme olmakszn, ve lemi lim olarak okuduumuz zaman anlam: zira bilen [var] olsa [bile] o, tek bir yerde (mevd) olmak zere birdir.
DVN 2006/1 149lk 144Bir, 139Birisi

203

Fehrullah TERKAN

ln klarndan bir ktr. 150Hiss (duyusal) bir alemin, akl bir alem olmakszn var olmas imkanszdr; ancak akldan ve akl alemden daha basit bir ey [vardr],72 151ve bu eyin stnde olan baka hibir ey yoktur; nk o lklerin lkidir ve lletlerin lletidir. te bu sebeple, ilkler zikrettiimizden daha fazla73 veya daha az olamazlar. 152Kesret (okluk), ok olandan gelmez, fakat ok-olmayandan gelir. Zira eer ilk, ok olsayd o zaman lk, ilk olmazd, fakat ondan nceki bir bakas olurdu. 153Eer bu byleyse, deriz ki: illetlerin, Bire ulancaya kadar yukar kmas (ykselmesi) gerekir ki o, hakk Birdir ve btn okluklarn ve btn tikel (mutecezzi) basitlerin dndadr, nk o basitlerin basitidir ve klllerin kllsidir (tmellerin tmelidir). gre, ilk illet, btn hayatlarn hayatdr, akllarn akldr, ve iyilerin iyisidir. 155Bu [eyler], varlk(enniyye)tr, ve var-olmayan deildir. te bu sebeple, bu varlk (enniyye), hayatn ve akln tm olmutur. Hibir ey onun dnda deildir, ne hayat ne de akl. [178] ve Ondan Sonra Gelen eyler ve Onlarn Ondan Nasl [Geldii] Hakknda sonra gelen her ey zorunlu olarak lkten [gelir], ancak o, lkten ya hi aracsz dorudan var olur veya kendisi ve lk arasnda yer alan baka eylerin aracl ile var olur. O zaman, eyler iin bir nizam ve erh74 (bir aklamas) vardr. 158lkten sonra ikinci olan ve nc olan vardr. kinci olan lke izafe edilir, nc olan ise ikinciye izafe edilir. 159Btn eylerden nce, aracsz75 olan bir eyin var olmas, ve bunun, kendisinden sonraki eylerden baka bir ey olmas, kendi kendine yeten ve gani olmas, eylerle kark olmamas, eyler iin bir ekilde hazr bulunmas, bir olmas, nceden herhangi bir ey olup da sonradan bir olmamas gerekir 160 zira bir ey bu tarzda bir olursa, ondaki bir(lik), aslszdr ve o hakk bir deildir 161onun bir sfat yoktur, ve bilgi kesinlikle ona eriemez onun her duyusal ve akl cevherin stnde <olmas> [gerekir]. 162Eer lk, basit, hakk ve
72 Anawati, a.g.m., s. 195: ancak akldan daha basit ve akl alemden [daha basit] bir ey olmakszn da <akl bir alemin olmas imkanszdr>. 73 kesret (Bedev) yerine ekser, Anawati, a.g.m., s. 195, kelimesini tercih ederek. 74 Bu kelimeyi Lewis (a.g.e., s. 333) arrangement (dzenleme) olarak ve Anawati (a.g.m., s. 219) un ordre (hirarchique) (hiyerarik bir dzen) diye tercme etmilerdir. 75 Kraus ve Anawatide, a.g.m., s. 195, ey mebst (basit olan bir ey). Bedevnin notu iin bkz. a.g.e., s. 178, dn. 5.
157lkten 156lk 154Bize

204
DVN 2006/1

El-Frbye Atfedilen Yeni-Eflatuncu Bir Eser: Risle fl-lmil-lh

bir, ve btn sfatlardan ve terkiplerden mnezzeh olmazsa, kesinlikle ilk olamaz. cisimden mrekkeb olan ey, ancak herhangi bir cihetten76 birdir. Fakat hakk saf Bire gelince, O herhangi bir ey sayesinde bir deil, sadece kendiliinden birdir, ve lk <dndaki hibir ey> saf basit deildir.77 164Hi bir cisim (cirm) basit deildir, bilakis her cisim mrekkebdir ve olu [kategorisi] (kevn) iinde vuku bulur. u halde, cisim, btn eylerin ilki deildir, nk o olu iinde vaki olan bir mrekkebtir. 165 lk olan, cisman deildir. O, bir ve basittir ve dolaysyla kesinlikle btn her eyin ilkidir. [179] 166Maklt tr: Birincisi hakk makldr, zira akl ve hiss eyler onu akletmeyi arzular, ama o hibir eyi akletmeyi arzulamaz, nk onlarn hepsi ondadr; O, yalnzca kendi varl hasebiyle (biennih fekat) onlarn illetidir ve akln yaratcsdr. 167kinci makl akldr. Ancak o, hem makl ve hem de akledendir. Kendisinde olan akletmeyi arzulayan kildir (akleden) ve kendi altndaki eyler iin makldr. 168nc makl, duyusal heyuln formdur ki o araz olarak makldr, kendi z (zat) itibariyle deil. nk mantk alannda, onlar [bu formlar] sanki onlar zatlaryla kaim ve hmillerinden (tayclarndan) ayrym gibi nitelemek iin bu formlar hmillerinden ayrtran, akldr. nasl ilk maklden [geldii] sorulursa, deriz ki: [nk] ilk makl sabittir ve kendisiyle kaimdir; gren kii ve akln ihtiya duyduu gibi baka bir eye ihtiya duymaz. 170Zira gren, gren olmak iin grlen eye ihtiya duyar; akleden, akleden olmak iin makl arzular. 171lk makl ve ilk akl, eitli tarzlarda deil, tek bir tarz zere ayn anda gren ve grlen, kil ve makldr. nk gren ve grlen ondadr ve onunla birliktedir, ve hatta kendisi gren ve grlendir. 172Zira eyler ayrlk olmakszn ve blnmeksizin ondadr ve bu sebeple hayat onda oluur. 173Akl eyleri daimi bir skun iinde alglar (yehssu) ve onlar bir akln akletmesi gibi deil daha stn bir tarzda akleder.
76 Arapa metinde min cihetil-midmr (Bedev) ifadesindeki midmr ve min cihetit- tmhr (Kraus, Anawati) ifadesindeki tmhr (ta-mim-haelif-ra) kelimesi, en azndan bu makalenin yazarna, fazla bir anlam ifade etmemektedir. Anawati, metinde dipnotta alternatif olarak min cihetin minel-ciht teklifini sunmaktadr. Ardndan gelen cmleyle uyum arzettii iin burada bu okumay tercih ettim, bkz. Anawati, a.g.m., s. 196, dn. 163. 77 ve leyse <ayr> el-evvel bast mahd ifadesine karn Krausta ve e-ey elevvel bast mahd (ilk ey saf basittir) ifadesi yer almaktadr.
169Akln 163Birok

205
DVN 2006/1

Fehrullah TERKAN

Akleden,78 sakin ve sabit bir halde akleder/dnr. Fakat Onun fiilinden cevher olan ey [kar], ve ondan da cevherden [kan] ey sadr olur. 175Cevher olan akl,79 Onun ilk fiilidir, cevherden gelen ey ise80 Onun fiili sebebiyle var olur ve bu da ikinci fiildir. kinci fiil, zorunlu olarak lk Faile tabidir; ve o fiilden baka bir eydir. nk <ilk>81 fiil bir hareket iin/ile deildir, ikinci fiil ise bir hareket iin/iledir. 176Bu iki fiile rnek atetir. Atein,82 harareti vardr ve bu [hararet] ate cevherinin tamamlaycsdr (el-mutemmime); sonra bu hararetten, baz eylerde, ate cevherini tamamlayan hararete benzeyen baka bir hararet doar. 177Ancak uras var ki eer bu doan hararet, baz eylerde baka bir hararet douran [hararet] olsa da, bu ancak atein fiiliyle olur; zira ate kendi kuvvetine benzer baka bir kuvvet yaratr ve bu da sabit ve bulunduu hal zere kaim olan bir atetir. Fail, kendi hali zere sakin (her eyden r), kaim ve mkemmel olarak kalr ve onun bu mkemmelliinden bir fiil ortaya kar. Ve bu ortaya kan fiil, kaim bir ahs83 ve sabit bir cevher olur; nk o gerekten byk bir gten kmtr. 179lk Fail, [180] her cevherin stnde olan lktir ve o, btn eylerin kuvvetidir. Makle gelince, o, eylerdir. 180Akl, ulv ve yce btn tabiatlardan (zlerden) biridir, yle ki tabii eylerin ondan daha yce ve ulv olmas mmkn deildir. nk o, eylerin hepsidir ve eyleri kyas ve burhansz bilen gerektir. 181te burada akldan daha ulv ve yce olan baka bir tabiat (z) vardr, nk o, ondan (akldan) ncedir ve onun illetidir. Ve o, Yce Tanr diye isimlendirilen [varlktr]. 182Biz Onu sair eylerin adediyle beraber zikretmi ve saym olsak da O, btn saylarn stndedir ve btn say kategorilerinin dndadr. 183Zira ne cevher say ne de kemm (niceliksel) saylar ona tatbik edilebilir. Cevher say, bir eyin varlna tatbik olunur; kemm say ise bir eyin varlnn lsyle, yani onun ne kadar olduu ile ilgilidir. 184Kemmiyyet arttnda (oaldnda), birden oalr, ama onu (biri) tketmeksizin ve parala78 Anawati, a.g.m., s. 196: lk Fail. 79 Lewisin grd gibi, cmlenin btncl anlamna baklnca bu kelime akl deil, fil olmaldr, bkz. Lewis, a.g.e., s. 337. 80 Krausta bu cmlenin buraya kadar olan ksm kayp para olarak kabul edilmitir. 81 Bu ekleme (Anawati, a.g.m., s. 197) cmlenin anlam iin gerekli gzkmektedir. 82 Bedevdeki fe-inne en-nr harrah yerine Anawatideki fe-inne linnr harrah tercih edilmitir. 83 ahs, Kraus, a.g.m., 291.
178lk

174lk

206
DVN 2006/1

El-Frbye Atfedilen Yeni-Eflatuncu Bir Eser: Risle fl-lmil-lh

makszn. 185Zira bir, iki olduu zaman, bir kendi hali zere [kalr], yani iki olmadan nceki biri kastediyorum.84 ki iindeki birin (vhid) her ikisi de bir[im]dir, iki deildir, ne de onda [ikide] bulunan bir[im]lerden birisidir. Dolaysyla, ikinin iindeki bir[im]lerin (ehadeyn) her ikisi de eittir. 186Eer iki, ierisindeki bir[im]lerden olumuyorsa, o zaman iki nasl bir olur? Ve nasl o ikisi bir deildir? 187Cevabmz udur: iki, ierisinde birin olmas hasebiyle birdir ve ierisinde iki bir[im]in olmas [hasebiyle] ikidir. 188Ancak85 bir, btn saylarda mevcut ise de o, onlarda farkl farkldr. 189Nasl ki bir btn eylerde mevcuttur ve btn her eyde tek bir tarzda deildir, -zira bir asker, bir ev, bir izgi, bir varlk (enniyye) denir- ayn ekilde kemmiyyetteki btn saylar da tek bir tarzdadr.86 190Buna gre, 5te bulunan bir[im]ler (hd) 10da bulunan bir[im]lerden farkldr. Ancak 5te bulunan bir (vhid), 10da bulunan birle (vhid) ayndr. 191Nasl ki gerekleen bir form, baz saylarda ncelikle, dierlerinde ikinci veya nc olarak gerekleiyorsa, bu ekil zere, saylarn hepsi bir formuna eit derecede sahip olamazlar. 192Yani bire yakn olan eyde bir formu daha gl ve ak ekildedir, birden uzak den eyde ise bir formu daha zayf ve kapaldr. taraftarlar lk Yaratcy, bilmecemsi (luz) bir ekilde Apollon (Abln)87 diye adlandrmlardr, ve Apollon, okluk tamayan demektir. 194lklerin lki, eylerde [hem] mevcuttur [hem de] mevcut deildir. 195lk Yaratc alemi grr, nk O, alemin yaratcsdr, ve kendisinden nce varolmu bir alem yoktur. O, alemde deildir, ne de bir mahaldedir; [181] nk alemi O yaratmtr. Dolaysyla O, bir mahalde de deildir, nk alemden nce bir mahal var olmamtr. 196Alemin paralar aleme baldr ve o [paralarn]
84 Zira bir, iki olduu zaman, bir kendi hali zere [kalr], yani iki olmadan nceki bir ile iki iindeki birin her ikisi de [ayr ayr] birdir, iki deildir. 85 Bedevvle Anawati arasnda 187 numaral cmlenin bitii ve 188 numaral cmlenin balangc arasnda bulunan ayr kelimesinin hangi cmleye ait olduu konusunda ihtilaf vardr. Bedev bu kelimeyi 187nin sonuna ekleyerek okumakta, dierleri ise 188in bana yerletirerek okumaktadrlar. Ve huve isnn fhi el-ehadn ayr. Ve in kne ... (Bedev), ve huve isnn <bi-enne> fhi el-ehadeyn. ayr <ennehu> ve in kne ... (Anawati, a.g.m., s. 198). Burada Anawatinin cmle ayrm tercih edilmitir. 86 Bu cmlenin son ksmnda, Kraus ve Anawatide <kemmiyyette [ayn tarzda] deildir> ifadesinin eklenmesi nerilmektedir. 189 numaral cmlenin anlam btnl bu ifadeyle daha salkl gzkmektedir. 87 Bedevdeki belirsiz ey ln (elif, ya lam, vav, nun) yerine Kraustaki abln tercih edilmitir.
193Fisagorun

207
DVN 2006/1

Fehrullah TERKAN

varlk dayanaklar (kvm) da o [alemde]dir. 197Ruh alemde deil, bilakis alem ruhtadr. Zira beden, ruh iin bir mahal deildir, bilakis [ruhun mahalli] akldr; ve bedenin mahalli ruhtur ve akln mahalli baka bir eydir. 198Zira iinde akl olan ey, baka bir eyde deildir, nk onun stnde olan baka bir ey yoktur ki iinde bulunsun. O zaman o, herhangi bir ey iinde deildir. 199Bu sebepledir ki lk Yaratc kesinlikle herhangi bir eyin iinde sabit deildir, bilakis O, bizatihi sabit ve kaimdir. 200Ve O, <dier eylerden>88 ayr ve sabit deildir, ne de onlarda kaimdir. Hi bir ey Onu ihata edemez; bilakis O, her eyi ihata eder ve bu sebeple eylerin hepsinin en iyisidir; nk eylerin hepsi Onun sebebiyle vardr ve onlar yaratan Odur. 201Btn her ey ona baldr (mutaallik), ancak eylerin bir ksmnn Onunla olan ba (taalluk) daha ak ve daha gl iken bir ksmnn Onunla ba daha az ve daha zayftr. 202Bu nedenle eylerin bir ksm dierlerinden daha iyidir, nk bir ksmndaki varlk (enniyye) daha ok ve daha aktr, dier ksmnda ise daha az ve daha kapaldr. 203lk Yaratcya bakmak istediin zaman, eyler araclyla ona bakmaktan saknmalsn; [eer bakacaksan,] sadece Onun eserine bakm olursun, kendisine deil. 204Onu aratrmak istediin zaman, dn, kendisiyle kaim olan kendisiyle yeterli olan, tamamen saf olan, baka hibir eyin kendisine karmad (bulamad), btn her eye erien/ulaan ve baka hibir eyin kendisine eriemedii ey nedir? 205Bunun zerinde dndn zaman bilirsin ki eyler arasnda bu sfat tayan bir eyin olmas zorunludur ve o da btn eyleri yaratandr. 206Br Telnn btn gcn niteleyen ve ona btnyle eriebilen kimdir!? Onun vastasyla tek tek eylere eriebilen ey ne ereflidir! te bu, akldr. 207Akl, Br Telya yneldii ve ona ulamak iin basiretini ona arz ettii zaman, Ondan sadece kk ve az bir ey elde eder ve Onu bu [elde ettii] sfatla nitelendirir; fakat akl Onun btn sfat[lar]na ulaamaz ve onlar niteleyemez. 208Akl, Br Tely bilmek istedii zaman, Onu bilmek iin urat, Onun hakknda bir ey bildiini sand zaman, [182] ancak Ondan uzakln artrr; zira Onu niteleme hususundaki uzakl, Onun hakknda elde ettii eylerden daha fazladr. 209Br Tely grmek istediin zaman, bakn btncl bir ekilde Ona arzet, para para ekilde deil. Ve de ki O, iyinin [kendisidir] ve dolaysyla O, ulv, akl, saf hayatn illetidir. 210Yani O, yegane olmas hasebiyle, hayatn, akln, cevherin ve varln (huviyyeh) kaynadr. O, basitlerin basitidir ve ilklerin ilkidir; nk
88 <lil-eyi-l-uhar> Anawati, a.g.m., s. 98de muhtemel kayp para olarak teklif edilmektedir.

208
DVN 2006/1

El-Frbye Atfedilen Yeni-Eflatuncu Bir Eser: Risle fl-lmil-lh

O, btn eyann balangcdr ve onlar yaratan Odur. 211lk hareket Onun sebebiyledir, Onda deildir; ve skna ihtiya hissetmedii halde skn Onun sebebiyledir. 212Eer Br Tel bizim nitelediimiz ekildeyse, Bryi fani bir gzle89 talep etme; 213nk lk ey, varoluun balangcdr; ve O, cevherden daha yce ve ereflidir; zira O, cevherin yaratcsdr. 214Eer bu, bizim anlattmz ekildeyse, deriz ki: eylerin hepsi duyu alanna girmez; yani burada kesinlikle his alanna girmeyen bir ey vardr. 215Eer bu, bizim anlattmz ekilde deilse, o zaman yce Allah hakknda muhal bir ey sylemi olursun [90]. Ve o zaman kutlamalarda (bayramlarda) duyular esas alan (hissiyat)91 insanlarn bana gelen onun bana gelir. 216Onlar yeme imeyle kendilerinden geerler ve mabetlerine giren birini grdklerinde onu arrlar ve derler ki: haydi gel, refah iinde yaa ve bu ilahlara tapn! Putlar onun houna gider (fe-terkuhul-esnm) ve o da grlemeyen lah inkar edip grlebilen putu tasdik eder. 217Onlar bunu yaparlar, nk d dnyada (tahtel-ayn) olmayann (grlemeyenin) bir ey olmadn, hakk eyin d dnyada var olan ey olduunu iddia ederler. 218Bu iddiay kabul eden kii duyular esas alanlara (ashbul-hiss) benzer, ki onlar hayatlarnn byk bir ksmn uykuda geirirler ve ryaya yakn grdkleri her eyi tasdik ederler ve onlarn hakk eyler olduunu zannederler. 219te bu evk (arzu), duyusal arzuyu kastediyorum- ancak ikincil arzudur, birinci arzu deil. nk itiyak duyan, onu ancak grme duyusuyla grebilir ve bu sebeple o, ikincil arzu olur. 220Duyu alanna girmeyen ilk arzu, btn arzulardan daha yce, ulv ve ncedir. Bu, o iyidir ki ondan daha ulv olan baka bir eye ykselmeye yol bulamadndan onu arzulayamaz. 221Bu nedenle, saf ilk iyiye ulaan kimse onunla yetinir ve skun bulur; ardndan baka bir ey talep etmez, nk o artk eylerin ufkuna ve gayelerin gayesine [giden] yola girmitir. 222nk Br Azze ve Celle gzellikle nitelenir. 223yi (hayr), gzellikten nce gelir, zaman
89 bi-aynin diratin : Bedev fanilerin gzyle anlamna geldiini not etmektedir (a.g.e., s. 182, dn. 2). 90 Burada keli parantez iinde elif, cim, lam, te harflerinden oluan bir kelimeye yer veren Bedev, dipnotta bunun, kendisinden nce gelen ehalte kelimesinin gereksiz ve tahrif edilmi bir tekrar oluunu ifade etmektedir. Szkonusu kelime Kraus-Anawatide (a.g.m., s. 200) metnin bir paras olarak gzkmektedir. 91 Bedevde lin-ns hann fl-eyd ifadesindeki hann kelimesi szlkte zlem eken, arzulayan anlamna gelmektedir. Kraus bu kelimeyi linnsil-hssiyyn eklinde okumaktadr. Krausun okuyuu hem balam hem de nahiv asndan daha uygun grnmektedir.

209
DVN 2006/1

Fehrullah TERKAN

itibariyle deil, hakikat ve gereklik itibariyle nce gelir. Dolaysyla, yide her kuvvet bulunur; yinin gc, [183] gzelliin gcn yaratr ve o [yi], btn her eyin illetidir. 224Her kim Br Tely nitelemek isterse, Ondan btn sfatlar nefyetsin ve Onu sadece iyi ile nitelesin. 225lk yi, basittir ve btn her eye iyiyi verir; Br Telda eylerin sfatlarndan hi biri bulunmaz; ve O btn sfatlarn stndedir, nk O, sfatlarn illetidir. 226O, ne gzeli irkinden yaratmtr, ne iyiyi erden, ne de sair sfatlar onlarn ztlarndan. 227Fakat onlar, kendilerinden daha yce olan bir illetten ortaya kmtr yani gzel, gzellikten stn olan bir illetten; iyi, iyiden stn olan bir illetten ortaya kmtr ve bu [illet] de saf iyidir. 228Yce olan fail, meflden stndr ve mefln sfatlarnn hepsi faildedir, ancak onlar onda daha ulv ve yce bir tarzda bulunurlar. [92] 229Bir snf [insan], duyusal alana giren eyler grdklerinde, o eylerin ayr ayr derinlemesine incelediini sandlar; ve duyusalclar bu bilgiyi hikmet diye isimlendirdiler. 230O [insanlardan] bir grup, duyusal olann biraz stne ktlar, nk akleden ruh onlar kk/yanltc eyler yerine stn olan eyi istemeye tahrik etti. 231Ve [fakat] onlar, yce erdemleri aratrmay terk ettiler, dnyevi ve dk deerli ilerle uratlar ve tesinde baka hibir eyin bulunmad lk eyi duyu alanna giren dnyevi eyler arasna soktular. 232Dolaysyla duyu yoluyla lk eyin bilgisine ulamak istediler, nk akln eriebildii marifetten aciz kaldlar. 233nc bir tabaka, daha stn insanlardr. Sflden ulvye kabilenler bunlardr. Onlar, yaylan nuru, kendilerinde bulunan stn, keskin ve etkili kuvvet sayesinde grdler, yle ki bulutlarn stne ktlar ve dnyann akllar bulandran buharndan yukarya ykseldiler. 234Bylece orada durdular; raz oldular, btn her eyi reddettiler ve dolaysyla bu yerin lezzetini tecrbe ettiler ki buras, stn insanlar iin uygun olan hakk yerdir. [...93] 235Bedenlerin hsn cemali, maddeye hamledilir; o [filozof]
92 Bu balayan paragraf, konu itibariyle ncekinden kopuktur ve Enneadlardaki yeri de farkldr. Sayfann alt ksmndaki referanslardan anlalaca zere. Bu ksm, Akl-Prensip, deler ve Hakk Varlk baln tayan V5.9da yer almaktadr. 93 Enneadlardaki metinde bir devamllk olmasna ramen, Arapa metnin bu ksmnda bir kopukluk bulunmaktadr. Enneadlarda bu paragrafn ba taraf zetle yledir: E.5.9.2, s.434 (30-42): Nedir bu dier yer? Ve nasl ulalr? Buraya sadece, ak bir tabiatla doan ve ayn zamanda znde hakikaten felsefi bir mizaca sahip olanlar, cemale ulama yolunda ak acs iinde olan ve fakat dnyevi holuklarca tutsak edilmemi olanlar ulaabilir. ... Sonra bir adm daha ... Ruhun gzelliinin kaynana, ... ve sonra en yksekte olana, cemali kendinden kan Pren-

210
DVN 2006/1

El-Frbye Atfedilen Yeni-Eflatuncu Bir Eser: Risle fl-lmil-lh

bunu bilir, nk hsn cemale sahip bedenin bazen dntn, deitiini ve irkin hale geldiini grr. 236Eer ruh, hsn cemalin illeti olsayd, bazs gzel ve akleden ve bazs da kt ve cahil olmazd. Cemal (gzellik), ancak aklla [var] olur. 237O zaman, ruha, akleden olmas [zelliini] veren akldr, ve akln bazen akleden bazen de cahil olmas mmkn deildir. 238O zaman, akl, bedenlerin hsn cemalinin illetidir; ruhlardaki akln ve onlarn hakikat bilgisinin illetidir. 239Akl oklamay kabul eder; lk ey ise oklama kabul etmez ve Onun vahdaniyeti daima baki kalr. Risale tamamland, hamd yalnzca Allahadr. III. Risalenin Metnine Ennead 5 Metninde Karlk Gelen Ksmlarn evirisi [1] E5.9.3, s.435 (20-23): Aklmzn (mantmzn), hakk olarak var olan ve hakk z olarak belirledii bu Tabiat, bu Akl, incelemek zorundayz: fakat nce, baka bir yol izlemek ve byle bir varln zorunlu olarak var olduunu kesinletirmek durumundayz. [2-13] E5.9.3 s.435 (30-46)-s.436 (1-12): Grdmz ve varlk sahibi olarak tasvir ettiimiz her eyin mrekkep (bileik) olduunu biliyoruz; ister elle ekillendirilmi olsun ister tabiatn eseri olsun, hibir ey basit deildir. mdi, metal, ta veya ahap, elle yaplan eyler, uygun el becerisi, kendi ieriinden [kard] zel Ideay onlara vererek heykel, ev, veya yatak retinceye kadar bu maddeler kullanlarak gerekletirilemez. Doal varlk formlar da benzer ekildedir; bileik dediimiz birka mtemmim czden oluan [varlklar], btn zerine empoze edilen materyallere ve Ideaya ayrtrlabilir; mesela, insan ruh ve bedene, ve insan bedeni drt elemente [ayrtrlabilir]. her eyin madde ve ekillendirici prensipten -nk elementlerin maddesi bizatihi ekilsizdir- mrekkep olduunu tesbit ederek bu form veren Ideann kaynan aratracaksnz; ve ruhta bir basitin olup olmadn, veya onun da czlere sahip olup olmadn, [yani] maddeyi temsil eden bir ey ve formu, yani onun iindeki Akl Prensibi, temsil eden bir eye -ki bu hem heykeldeki ekle hem de o ekli veren sanatya tekabl eder- [sahip olup olmadn] soracaksnz.
sipe, lke ulancaya kadar. ... Fakat bu urc nasl balayacak? ... Bu ak hangi fikirde klavuzunu bulacak? Klavuz fikir udur: maddi eylerde alglanan gzellik dn alnmtr ...

211
DVN 2006/1

Fehrullah TERKAN

Ayn metodu eyann btnne uygulaynca, burada da Akl Prensibi kefederiz ve bunu doru bir ekilde her eyin yapcs ve yaratcs olarak tesbit ederiz. Grrz ki temelde yatan belli ekiller edinmitir ki o bunlarla ate, su, hava ve toprak olur; ve bu ekiller o temelin (taycnn) zerine baka bir ey tarafndan empoze edilmitir. Bu baka bir ey ruhtur; ve drt (element) etrafnda dnp durarak Kozmosun biemlerini vazeder, ki bunlar, zenaatkarn ruhu veya zihni, i plan iin sanatna bavururken ruhun kendisinin Akl Prensipten ald idealardr. Akl Prensip, bir evrede, Ruhun Formudur, onun eklidir; baka bir evrede ekil vericidir verilene z itibariyle sahip olan heykeltrave Ruha neredeyse hakk gereklii verir, ama bedenin ald (kabul ettii) ey sadece imge ve taklttir (yknmedir). [14-16] E5.9.4, s.436 (16-22): ... Akl Prensip ayn anda baka bir eydir ve Ruhtan daha gl bir eydir; daha gl olan ise eyann tabiatnda daha ncedir. Zira insanlarn, Ruh kemale erdiinde Akl dourur eklindeki zanlar kesinlikle doru deildir. Nasl olur da tesadfe brakldnda asla olmayabilecek bilfiililemeyi meydana getirebilecek bir fail prensip olmakszn bu bilkuvve, bilfiil alana kabilir? [18-21] E5.9.6, s.438 (14-24): O zaman yle kabul ediyoruz ki Akl Prensip, hakk varlklardr ve onlarn hepsini ihtiva eder bir mahalde olarak deil fakat kendi kendisine sahip olarak ve ieriiyle bir [ve ayn] olarak. Her ey Orada birdir ve fakat ayrdrlar: benzer ekilde, zihin, ezamanl olarak bir ok bilgi paras ve dallarn barndrmaktadr, ama hi biri dierine karmaz, her biri kendi iini olduka bamsz bir ekilde yapar ... ite bu anlamda Akl Prensip, daha sk bir birlik iinde olsa da, bir yekun iinde btn varlktr, ama birisi iinde deil, nk bu varlklarn her biri ayr bir kuvvettir, ancak btncl Akl Prensip bunlar bir cins iindeki trler olarak, bir btn iindeki paralar olarak ihtiva eder. [22-27] E5.9.7, s.438 (39-47)-s.439 (1-13): Nefs-i natka (akleden ruh)daki bilgi bir yandan duyu nesneleriyle ilgilidir, ama aslnda buna nadiren bilgi denebilir ve daha doru bir ekilde gr veya yzeysel-bilme olarak grlmelidir; onun kkeni nesnelerden daha sonradr nk o, nesnelerin bir yansmasdr. Fakat dier taraftan, akl nesnelerle ilgilenen bilgi vardr ki bu hakk bilgidir; bu [bilgi] nefs-i natkaya Akl Prensipten gelir ve duyusal olan hibir eyle uramaz. Hakk bilgi olarak bu [bilgi], gerekten de muttali olduu her eydir; o, kendi ierii olarak akl eylem ve akl nesneyi barndrr, nk o, Akl-Prensipi barndrr, ki [bu prensip] bilfiil ilkler(evail)dir ve her zaman kendisiyle hazrdr (mevcuttur), ve tabiat itibariyle bir Fiildir,

212
DVN 2006/1

El-Frbye Atfedilen Yeni-Eflatuncu Bir Eser: Risle fl-lmil-lh

alsa bir eksiklik tarafndan [eksiklii giderme] peinden komaya zorlanmaz, asla uzakta olan kesbetmez veya ona seyahat etmez nk bylesi btn tecrbeler ruha aittirfakat o her zaman bir-aradadr, kolektif btnn bizzat varldr, eyleri, onlar bilme eylemi yoluyla yaratan harici bir ey deildir. ... Dolaysyla, bu Idealar, bu Prensipteki bir akl fiil zerine, byle bir Idea veya bir baka ey var olur veya varla sokulmaktadr anlamnda tefekkr/akletme (intellection) olarak isimlendirmek bir hatadr. Hayr, bu akletmenin nesnesi, akledici eylemden nce olmak zorundadr (Akl-Prensipin bizzat ierii olmak zorundadr, yaratt deil). Baka trl, bu Prensip, bilme olayn nasl yapabilirdi? [28-30] E5.9.10, s.440 (37-42): Bu u soruyu akla getiriyor: acaba Akl Kozmos sadece duyusal eylerin formunu mu ieriyor yoksa dier varlklarn formunu da ieriyor mu? Fakat nce onun, sanatsal yaratmlarla ilgili durumunu ele alacaz: ktln ideal arketipi meselesi diye bir ey yoktur; bu dnyadaki ktlk, ihtiya, yokluk ve noksanlktan tremektedir; maddeye ve maddeye benzerlik arz eden eylere mahsus bir durumdur. [31-38] E5.9.11, s. 440 (45-46)-s.441 (1-19): Taklt eden sanatlar boyama, heykeltralk, dansetme, pandomimgenelde dnyatemellidir; onlar duyuda bulunan modelleri takip ederler, nk formlar ve hareketleri kopyalar ve grlen simetriler retirler; bu sebeple onlar o yce aleme ancak dolayl olarak insandaki Akl-Prensip vastasyla atfedilebilirler. Dier taraftan, yaayan eyann simetrisinin gzlemlenmesiyle balayp btn hayatn simetrisi dorultusunda gelien bir beceri, Akl Kozmostaki btn varlklar arasnda hkm sren simetriyi gzlemleyen ve tefekkr eden Oradaki Gn bir paras olacaktr. Bylece her mzik onun dncesi melodi ve ritim zerine olduu iin oradaki mziin, deal Alemin ritmi iindeki [mziin] dnyevi temsili olmak zorundadr. Maddeyi bize ekillendirilmi formlaryla veren mimari ve marangozluk gibi beceri sanatlar, rnekler kullandklar srece, prensiplerini o alemden ve Oradaki dnmeden aldklar sylenebilir. Fakat onlar aaya duyu-dzeniyle temas iine getirdikleri srece, onlar, insan deasnda ihtiva edildikleri durumlar mstesna, tamamen Akl deildirler ... Fiziksel sala bakan tp da; cismi kuvvet ve sal amalayan sanat da yledir. G ve salk Orada baka bir anlama gelmektedir, yaayan her eyin korkusuzluk ve kendi kendine yeterlik nitelii.

213
DVN 2006/1

Fehrullah TERKAN

[39] E5.9.11, s. 441 (24-25): Geometri, Akl entitelerin bir bilimi olarak Orada yer tutar; ayn ekilde, yksek ilgisi Varlk olan felsefe de yle. [41] E5.9.13, s. 442 (13-16): Bylece, eer duyular-dnyasnn muhtevasyla biz basite grlebilen nesneleri kastediyorsak, o zaman Yce Olan, sadece duyu aleminde olanlar deil fakat daha fazlasn ihtiva ediyor demektir: eer biz Kozmosun muhtevasna Ruhu ve Ruha benzeyen eyleri de katmay dnyorsak, o zaman, Orada bulunan her ey buradadr. [42-46] E5.9.14, s. 442 (18-31): Bylece, varolan her eyi Akl olan ierisinde idrak eden bir Tabiat vardr, ve bu Prensip her eyin kayna olmaldr. Fakat, bu hakk kaynan bir birlik olmas gerektiini grdkten sonra, nasl oluyor da son derece basit bir ey oluyor? Bu vahdetten kesretin kt tarz, btn bu evrenin varla nasl geldii, Akl-Prensipin neden her ey olduu ve nereden oraya kt; bu meseleler baka bir yaklam gerektirmektedir. Fakat tiksindirici olan eylerin ve rmln rnlerinin de kendi dealarnn olup olmad pislik ve amurun bir deasnn olup olmad- meselesinde, uras gzlemlenmelidir ki Akl-Prensipin lkten getirdii btn her ey en erefli olanlardr; aalk/adi olanlar, bu dealarn kapsam iinde deildir: bu tiksindirici eyler AklPrensipe deil, fakat Akl-Prensip dolaysyla Maddeden baka baz eyleri ve onlar arasnda da bunlar [aalk eyleri] alan Nefise delalet eder. [47] E5.3, s. 382 (Balk): Bilen Hipostaslar ve Akn Olan [49] E5.3.1 s. 382 (5-6): ... mutlak basit bir entitenin ... kendi bilgisine sahip olamayacan m dnmek durumundayz? [50-52] E5.3.1 s. 382 (19-21): Ya biz mrekkep olmayan bir varln kendini bildiini ortaya koyacaz ve bunun mmkn olduunu gstereceizveya her hangi bir varln hakk kendi-bilgisine sahip olabilecei inancn terk edeceiz ... fakat bunu Akl-Prensipte yadsmak, yani onu kendisi dndakilerin bilgisine sahip ama kendi zatnn bilgisine veya hatta kendisinin farknda oluuna sahip olamayan eklinde sunmak byk bir samalk olurdu. Harite olan, duyunun ve bir dereceye kadar anlay ve yargnn alanna girer, Akl-Prensipin deil. Akl-Prensipin bu tr eylerin bilgisini ihtiva edip etmedii, incelenmesi gereken bir mesele olsa da, aktr ki Akl-Prensip, Akl nesnelerin bilgisini ihtiva etmek zorundadr ...

214
DVN 2006/1

El-Frbye Atfedilen Yeni-Eflatuncu Bir Eser: Risle fl-lmil-lh

[53] E5.3.2, s. 382 (43-46)-s. 383 (1-4): [Nefisteki] duyu-prensibi ... sadece harite olan eyleri bilir ... Nefisteki akletme prensibi, duyusal alglamann sonucu olarak nnde duran temsiller zerinde eyle yapar; o, birletirme veya temiz etme yoluyla bunlar hakknda yargda bulunur; veya o ayrca Akl-Prensipten kaynaklanan, tabiri caizse, iz ve etkileri de izler ... [54] E5.3.3, s. 384 (40-41): Duyusal prensip, bizim bilgi-toplaycmzdr; Akl-Prensip ise bizim Kralmzdr. [55] E5.3.4, s. 384 (43-44): Fakat Akl-Prensipe gre ekillendiimiz zaman biz de kral oluruz. [57-58] E5.3.4, s. 385 (16-21): [drak kuvvesi]nin, bunlarn farknda olmadn dnmek zordur: o, bir anlaya sahiptir; harici eylerin bilgisine sahiptir; yarglarnda dorudan Akl-Prensipten ald kural ve standardlara gre karar verir; kendisinden daha yce olan bir ey vardr, aramas gerekmeyen fakat tam anlamyla malik olduu bir ey. [59] E5.3.5, s. 386 (11-12): ... gren zne ile grlen nesne tek bir ey olarak mevcut olmaldr. [60] E5.3.5, s. 386 (17-19): Bu noktada, bilinen nesne, bilen fiil (ya da fail) ile zde, ve dolaysyla da Akl-Prensip, Akl Alem ile zde olmak zorundadr. [61-64] E5.3.5, s. 386 (28-46)-s.387 (1): Fakat eer lk Dnme ve onun akl nesnesini bir vahdet (birlik) olarak alrsak, o zaman bu, bir Dnen Varlka kendini bilme zellii nasl veriyor? Nesnesini evreleyen veya onunla zde olan bir dnme, Akl-Prensipi kendini bilen olarak gstermekten uzaktr. Her ey zdelik zerinde dnmektedir. Akl nesnenin kendisi bir gereklik eylemidir, basite bilkuvvelik (potansiyellik) deildir; o hayatsz deildir; ne de ona verilen hayat ve dnme, doal olarak onlardan yoksun olan bir eye, bir taa veya dier cansz maddelere imi gibi verilmitir. Hayr, akl nesne zsel olarak vardr, [o] ilk gerekliktir. Fiili bir g olarak ilk fiil (aktivite) en yce tefekkr olmak, [yani] kendisi tamamen hakikat olduu iin gerek varla sahip tefekkr olmaldr. lk ve ncelikli varlk olan byle bir tefekkr, Tefekkrn ilk prensibinden baka hibir ey olamaz; nk ilk prensip bilkuvve deildir ve fiilinden ayr bir fail olamaz ... Bir fiil olarak ve bizzat kendi varl bir fiil olan olarak- o farkllatrlmaz bir ekilde fiiliyle zdetir; ve bu sebeple Akl-Prensip, onun tefekkr icra etmesi ve bu tefekkrn nesnesi hep zdetir. Onun akl nesnesiyle zde olan tefek-

215
DVN 2006/1

Fehrullah TERKAN

kr ve bizzat Prensip ile zde olan nesnesi dnlnce, onun kendi bilgisine sahip olmas zorunludur ... [65-66] E5.3.6, s. 388 (1-4): ... zira bu Akl-Prensip tanm gerei, kendisi [yani] Akl Gereklik dnda olamaz: bu Akl-Prensiptir, varlnn btn boyunca kendinde kaim, alamsz -zira akletmeyen bir akl mmkn deildir ve dolaysyla zorunlu olarak kendi bilgisine sahiptir. [69-81] E5.3.7, s. 388 (17-46)-s.389 (1-3): Fakat onun Tanry bildiini kabul etmek, kendini bildiini kabul etmek zorunda kalmaktr. O, Tanrdan ne aldn, Tanrnn ne verdiini veya verebileceini bilecektir; bu bilgiyle o kendisini hemen bilir, nk bizzat kendisi o verilen eylerden biridir aslnda onlarn hepsidir. O zaman o, Tanry ve Onun gcn bilerek kendisini bilir, nk o, Ondan gelir ve kendinde Onun gcn tamaktadr. Eer, burada grme eylemi nesneyle zde olduu iin Tanry bariz bir ekilde gremiyorsa, o zaman grmenin ve grlenin eitlenmesiyle, biz o kendini-grme ve kendini-bilme olayna geri dnyoruz ki burada grme ve grlen ey ayrt edilemez bir ekilde bir [ve ayn] eydir. Ona atfedilecek baka neler var? Skun, phesiz; fakat bir Akl-Prensip iin Skun akldan [dnmeden] feragat etmek deildir; onun Skunu bir eylemdir, yad olandan kanma eylemi. Btn varlk formlarnda, yad olandan skun bulma, karakteristik eylemi, olduu gibi/dokunulmam olarak brakr, zellikle Varlkn sadece potansiyel deil fakat tam anlamyla gereklemi olduu yerde. Akl-Prensipte Varolu/Varlk bir eylemdir/bilfiildir ve baka herhangi bir nesnenin yokluunda o kendine ynelmek zorundadr; bu kendini tefekkr ile o eylemini kendi iinde ve kendi zerinde tutar ... ... Fakat ruh ift evrelidir, biri ie ait, Akl-Prensipe odaklanm olarak; dieri ise kendi dnda ve harite olana bakar halde. Birisiyle kendi kaynana benzerlik kazanr; dieriyle de, benzemezliine ramen, eylem ve retim yoluyla, bu alemdeki benzerliine eriir. Eyleminde o hala tefekkr eder ve retimiyle formlar retir ayr akllar, tabiri caizse- sonuta onun btn yaratmlar ilahi tefekkr ve ilahi Akln temsilleridir, ve arketipler gre ekillenmilerdir, ki bunlarn hepsi sudur eden eyler ve imgelerdir; daha yaknda olan daha hakkdir, en sonda gelen ise kaynaa zayf bir benzerlik muhafaza eder. [82] E5.3.8, s. 389 (5-6): ... Akl-Prensip, Akl Alemi ve kendisini grrken ne tr eyler grmektedir? Bize maddi nesnelerde gr-

216
DVN 2006/1

El-Frbye Atfedilen Yeni-Eflatuncu Bir Eser: Risle fl-lmil-lh

len renk veya ekli hatrlatan bir Akl alem aramamalyz: akl olan, btn bu tr eylerden nce gelir. [83] E5.3.8, s. 389 (12-14): ... maklt, kendilerini ihtiva eden Akl Alemde bir ve ayn tabiata sahiptir, tpk Akl-Prensibin, onu ihtiva eden Ruh, [yani] hayat-prensibi, ile zde olduu gibi. [86] E5.3.8, s. 389 (17-18): Fakat (Akl-Prensipten ayr olarak dnlen) Ruh ihtiva ettii eylerin vizyonuna sahip deildir, nk o ... kaynann bir imgesidir. [88] E.5.3.8, s. 389 (46) ve s.390 (4-5): Ne de o alglama ve duyumsama hayat verir, nk bu harici olana bakar ...; Bu demektir ki, zetle, Ruhun oradan [akl alemden] ald hayat, akleden bir hayattr, (ilahi) Akldaki hayatn bir emaresi ... [89-92] E5.3.8 s. 390 (7-17): lahi Akldaki hayat da bir fiildir: bu, ncelikle kendini tan ilk ktr, kendi kendisinin mealesi; ayn anda aydnlatan ve aydnlanan; hakk makl, ayn anda bilen ve bilinen, kendine grnendir ve grmek iin kendinden baka bir eye muhta olmayandr, grmek iin kendi kendine yetendir, nk grd ey kendisidir; onun hakkndaki bilgimiz kendisi vastasyladr, zira baka hi bir yerde onun hakknda konumak iin bir yol bulamazdk ... Bylesi dncelerin gcyle biz kendi ruhumuzu lahi olana ynlendiriyoruz, ve yle ki o kendini o Varlkn bir imgesi olarak sunsun, onun hayat En Ycenin izi ve benzerlii olsun diye. [93-94] E5.3.9, s. 390 (35-38): [Ruh] ... o kaynaktan [lahi Akldan] ald biraz a sahiptir, ve gnein kresel ktlesinin tesine giden gne gibi, ondan yaylr ve onun etrafnda dolanr. [95-97] E5.3.9, s. 390 (43-46)- s.391 (1-7): Aksine, -lahi Zihinden kan ve onun etrafnda yan- Ruh o kaynaa en yakn temas halindedir ve o prensibe benzerliiyle o bir yere sahip deildir: gnein [s. 391] gerekte havadadr, fakat Ruh bu tr temaslarn hepsinden rdir, yle ki onun muafiyeti kendine ve ayn trde olan bakalarna aikardr. O, kendi karakteristik fiiliyle, ama akl yrtme prosesi olmakszn, kendi tarafnda, akl yrtmeye ihtiya duymakszn kendini bilen Akl-Prensipin tabiatn bilir, nk o daima kendisiyle hazr olandr. Halbuki biz, Ruhumuzu ona doru ynlendirmekle yle oluruz; bizim hayatmz paralanmtr ve bir ok hayat vardr. Fakat bu prensibin, hayatnda veya eylerde deiimlere ihtiyac yoktur. [98-104] E5.3.11, s. 392 (41-46) s. 393 (1-10): Bylece AklPrensip, Akn olan bilme eyleminde okludur (ok ynldr). O,

217
DVN 2006/1

Fehrullah TERKAN

Akn zyle bilir, fakat bu kendinden nce geleni saf bir vahdet olarak kavrama gayretleri sonucu ardk etkiler/izler toplamaya balar, yle ki ona gre nesne ok ynl hale gelir: bu ekilde nesnesine doru ilerlemesinde o, (tam olarak gereklemi) Akl-Prensip deildir [henz]; o henz grmemi bir gzdr; geri dnnde o, bizzat kendisinin tevdi ettii oklua sahip bir gzdr: [s. 393] o, bir ey aramtr [ancak] onun sadece belirsiz bir sunumunu/temsilini bulmutur kendisinde; baka bir eyle geri dnmtr, [yani] kendi eylemiyle basite giydirdii okluk ile. Eer o, Aknn daha nceki bir belirtisine sahip olmam olsayd, onu alsa kavrayamayabilirdi. Fakat aslen birlik ifade eden bu belirti (iz, damga), okluun belirtisi haline gelir ve Akl-Prensip bu okluun bilgisini edinmekle Akn bilir ve onun vizyonuna sahip bir gz olarak gereklie kavuur. [105-110] E5.3.12, s. 393 (Risalenin yazar burada 12. Blmn ok ksa bir yorumla zetlemektedir. Ennead metninde irade kelimesi gememesine ramen, yazar pasajdaki mulak anlatma bu kelimeyi sokarak daha spesifik hale getirmektedir): s. 394 (9-32)... fakat gerek varlklarda, neden kendisinden kesretin kaca bir birim olmak zorunda olsun? ... mdi eer bu fiiller, o prensipteki aklanamayan bir ilk fiilden ortaya kyorsa, o zaman o da okluk ihtiva etmektedir. Eer tam tersine onlar, kendileri vastasyla Prensipin, herhangi bir fiilin meydana gelmesinden nce, kendine-odakl kald ilk fiiller, kaynak ve oklu rnlerin illeti iseler, o zaman onlar illeti olduklar rne tahsis edilirler; zira bu prensip bir eydir, ondan kan fiiller ise baka bir eydir, nk o bizatihi bilfiil deildir. Bu byle deilse, ilk fiil Akl-Prensip olamaz; Bir olan, bir Akl-Prensipin varln temin etmez ki bunun zerine o ortaya ksn; bu temin etme, Bir ile ondan ilk kan ey olan Akl-Prensip arasna giren bir ey ( bir Hipostas) olurdu. Aslnda Birde bylesi bir temin etme olamaz, zira o asla naks deildir ... [111-112] E5.3.12, s. 394 (37-41): uras, yeni bir entitenin varla gelmesinde ok nemlidir: lk, batan sona kendine ait skun iinde kalr; aksi takdirde, o hareket var olmadan hareket etmi ve dnmenin varlndan nce akl bir eylem yapm olur tabii eer bu ilk eylem (hareketsiz ve aklsz olarak) naks deildiyse. [113-120] E5.3.12, s. 394 (44-45)-s. 395 (2-6 ): Ondan feyzeden fiilin tek makl aklamas, gneten gelen k analojisinde bulunur ... fakat Bir, Akl Alemin zerinde kalarak, ezeli olarak k yayar. Bu, kayna ile zde deildir ve henz ondan koparlmamtr, ne de Ger-

218
DVN 2006/1

El-Frbye Atfedilen Yeni-Eflatuncu Bir Eser: Risle fl-lmil-lh

ek-Varlk olmaktan daha dk bir ey olacak kadar ondan uzaktr. Kr deildir, fakat grendir, kendini bilen, ilk bilendir. Akl aan olarak Bir, bilmeyi aar: btn ihtiyalarn stnde, sadece kincil Tabiat ilgilendiren bilme ihtiyacnn stndedir. [121] E5.3.13, s. 395 (13-15): ... ite bu en doru tasvirdir, nk bu onu eyler arasnda bir ey yapmaz, ne de hi bir ismin onu tanmlayamayaca bir noktada ona isim verir; biz yalnzca kendimize has clz bir tarzda onunla ilgili bir eye iaret edebiliriz. [122-123] E5.3.13, s. 395 (17-21): Kafamz kartnda itiraz ederiz: o zaman O, kendini alglamayan, kendinin bilincinde olmayan, kendisini bilmeyendir ... Eer onda bilen ve bilinen ayrmn varsayarsak, onu ok ynl yaparz; eer onda tefekkre izin verirsek, onu bu noktada zayf klarz ... [128-132] E5.3.13, s. 395 (30-34): Tamamen basit olan ve hakik olarak kendine yetenin, hibir noktada eksiklii olamaz: kendini-tefekkr bu prensipte balar ki ikincil olarak kendine yeten olarak kendisine ihtiya duyar ve dolaysyla kendini bilmeye muhtatr. Bu prensip, bizzat kendi mevcudiyeti ile kendisinin tm muhtevas (o, her eydir) vastasyla yeterlik kazanr ... Bilin, bizzat kelimenin iaret ettii gibi, bir karlkl-alglamadr. ok-ynl bir ey zerinde icra edilen bir fiil; ve hatta tefekkr, daha nce (ilahi olana daha yakn) olmasna ramen, failin kendine, bir ok-ynlye, geri dnd anlamna gelir o zaman. [133-135] E5.3.14, s. 396 (12-20) : O zaman biz kendimiz onun hakknda konuabiliyoruz? phesiz biz bu onunla itigal edebiliriz fakat onu ifade edemeyiz; onun hakknda ne bilgimiz var ne de onu aklen idrak edebiliriz. Fakat onun hakknda hibir eye sahip olmadmz zaman, biz ne anlamda onunla itigal edebiliriz? Dorudur, biz onu bilgi ile kavramayz, ama bu demek deildir ki onun hakknda tamamen bouz. ... Onun ne olmadn ifade edebiliriz ve ediyoruz, her ne kadar onun ne olduu konusunda sessiz kalsak da. [136-138] E5.3.14, s. 396 (26-31): ... Akl-Prensipi ar/saf olarak tuttuumuz zaman biz Yce olana doru dururuz; biliriz ki lahi Zihin, varl ve ayn trde olan her ey verendir: fakat biz yine biliriz ki o bunlardan hi biri deildir, fakat bizim Varlk olarak bildiimiz her hangi bir eyden daha yce bir prensiptir; daha mkemmel ve daha byk, akln, zihnin ve hissiyatn stndedir; bu gleri verendir o, onlarla kartrlmamaldr.

219
DVN 2006/1

Fehrullah TERKAN

[139-143] E5.3.15, s. 396 (33-43): [Bu gleri] veren ama nasl? Kendisi bunlara sahip olarak m yoksa olmayarak m? Sahip olmad eyi nasl aktarabilir, ve eer o bunlara sahip ise o nasl basit oluyor? Yine eer onlara sahip deilse, nasl oluyor da kesretin kayna oluyor? Rahatlkla tek ve basit bir sudru mmkn grebiliriz hatta bunun bile nasl bir saf vahdetten geldii konusu bir problem olabilir, fakat bunu, her zaman k saan bir eyden n yaylmasna analoji ederek aklayabiliriz ama okluun ortaya kmas bir sorun tekil ediyor. Aklamaya gre, Yce olandan kan ey onunla zde olamaz ve kesinlikle ondan daha iyi olamaz ne Birden daha iyi olabilir, veya her hangi bir ekilde onu aabilir? O zaman sudur eden ey daha az iyi olmak zorundadr, yani daha az kendine yeten ... [144] E5.3.15, s. 397 (1-7): Bir olmayan her ey, Bir sayesinde muhafaza edilir ve karakteristik tabiatn Birden alr. Eer kesretten mteekkil olmasna uygun olarak byle bir vahdet kazanmam olsayd, o eyin varln tasdik edemezdik. Eer tekil eylerin tabiatn tasdik edebiliyorsak, bu, o birlik sayesindedir, hatta her birinin sahip olduu kimlik bile. Fakat her eyden mnezzeh olan (akn), kesretten son derece uzak, sadece itirak birliine sahip deildir; fakat o birliin kendisidir, dier btn eylerden bamszdr ... [145-146] E5.3.15, s. 397 (12-20): ... btn bu eitlilik bir ayniliin ortasnda yer alr, ve bu zdelik eitlilikten ayrlamaz. nk hepsi bir olarak durmaktadr; bu muhtevadaki her bir ey, hayata katldklar gerei dolaysyla Bir-oktur, nk o ey kendini Bir-ve-Hep olarak izhar edemez. Sadece Akn byle olabilir; [o] btn olarak ve hakk anlamda Birdir, fakat ondan sonra gelenler, Birden bir ekilde aa doru akn eden eyler, her-eydir, vahdete itirak eden ve her bir yesi ayn ekilde bir ve hep olan btndr. [147-148] E5.3.15, s. 397 (21-31, 36-37): O zaman bu Hep (her ey) nedir? Aknn kayna olduu btndr. ... belki, her bir tekil eyin birliini baheden biri olarak onlarn devamn salama anlamnda ... fakat ayrca onlar varlk iinde tesis eden olarak da. Fakat nasl? Muhtemelen, onlar nceden iinde ihtiva etmi olarak m? Byle olursa lkin ok ynl olacana iaret etmitik. lkin evreni, her bir parasnn Akl-Prensip tarafndan kinci ierisinde ayr varlklara dntrld ayrtrlmam bir btn olarak ihtiva ettiini dnebilir miyiz? kinci, kesinlikle bir fiildir ... O zaman o, ihtiva etmedii bir eyi nasl retiyor? Kesinlikle kazara deil ve kesinlikle seimle deil ... [150-153] E5.3.16, s. 398 (11-21): Duyular alemini douran eyin kendisi duyu-alemi olamaz; o, Akl ve Akl alem olmak zorundadr.

220
DVN 2006/1

El-Frbye Atfedilen Yeni-Eflatuncu Bir Eser: Risle fl-lmil-lh

Benzer ekilde, Ali-Prensipi ve Akl alemi oraya karan evvel da bunlardan biri olamaz, fakat daha az okluu olan bir ey olmaldr. oklu olan, oklu olandan kmaz; sadece oklu olduu gerei dolaysyla o ey ilk prensip olamaz, daha nce gelen bir ey aramalyz. Her ey, btn kesretin ve herhangi bir basitin dnda duran hakk ve zsel basit olan bir vahdet altnda gruplandrlmaldr. [154-155] E5.3.16, s. 398 (40-42): Hayat tamamen ona aittir, parlak ve mkemmel hayat; dolaysyla ierisindeki her ey ayn anda hayat-prensip ve Akl-Prensiptir, ierisindeki hibir ey ne hayattan ne de akldan uzaktr. [156] E5.4, s. 400 (Balk): kincillerin lkten Nasl kt ve Bir zerine [157-162] E5.4.1, s. 400 (19-30): lkten sonra var olan her ey, zorunlu olarak bu lkten kar, ister hemen ister araclar vastasyla geriye ona dnerek. Bir ikinciller ve ncller dzeni olmal ki burada her ikinci lke ve her nc ikinciye atfedilmelidir. Btn eylerin ncesinde duran bir Basit var olmaldr, ardndan gelen her eyden farkl, kendine zg, kendisinden ortaya kan formlarda harmanlanmam; ama kendine has bir tarzda baka her ey iin hazr/mevcut olabilen. O gerek anlamda bir vahdet olmaldr, sadece vahdet olmas iin ilenmi ve bylece vahdetin sahtesinden baka bir ey olmayan bir ey deil. Mnezzeh bir Varlk olarak tavsif edilmesi mstesna, her trl anlatm ve bilmeyi yadsyacaktr nk eer yaknlk ve uyuma dnda hibir ey, hakk olarak bir olan hibir ey olmasayd, Kaynak diye bir ey olmazd. [163-165] E5.4.1, s. 400 (32-33, 37-38): ... her basit-olamayan, mrekkeb varlnn temelleri olarak kendi ierisinde basitliklere muhtatr ... Bizim Bir-lkimiz bir cisim deildir: basit olan hibir ey cisim olamaz, ve bir srece ait bir ey olduu iin bir lk olamaz ... lkten sonraki her birlik artk basit olamaz ... [167] E5.4.2, s. 401 (36-37): ... o, ayn anda, dnmenin hem nesnesi hem de failidir. [169-173] E5.4.2, s. 401 (40-46)-s.402 (1-2): Fakat Akl-Prensip nasl Akl-Nesnenin rn olabiliyor? yle: akl nesne [makl] kendisiyle kaimdir ve grme ve bilme prensibinin olduu gibi naks deildir naks, yani bir nesneye ihtiya duyan olarakdolaysyla o, bilinsiz bir ey deildir ... her eyin olDVN 2006/1

221

Fehrullah TERKAN

duu gibi hayatn da mahallidir ... bizzat kendisi, o ezeli skunda, yani Akl-Prensipinkinden baka bir tarzda, meydana gelen kendini-tefekkrdr. [174-175] E5.4.2, s. 402 (12-15): Her eyde, zn Fiili ve bu zden kan Fiil vardr: birinci fiil, kendisinin gereklemi kimlii ierisindeki eyin kendisidir, ikinci Fiil ise birincisinden zorunlu kanlmaz olarak dar kandr, o eyin kendisinden ayr olan bir sudurdur. [176] E5.4.2, s. 402 (16-19): Dolaysyla atete bile onun zsel tabiat tarafndan icra edilen scaklk vardr ve [bir de] atein kendisi deimez kalarak, [atee] niteliini veren bu sdan, onun zsel gerekliine ait Fiili ortaya koyduu gereiyle dar doru annda kp giden scaklk vardr. [178-179] E5.4.2, s. 402 (21-26): ... ilahi olan, kendi deimez varlnda kalr, fakat onun kemalinden ve tabiatnda ihtiva edilen Fiilden ikincil veya yaylan Fiil sudur eder ki bu azametli bir gcn, varolan en azametli gcn, rn olarakGerek Varlka eriir, btn varln stnde durann ikincisi olarak. Bu Akn olan, Her-eyin kuvvesidir; bu ikincil olan ise bilfiil hale getirilen Her-eydir. [180a] E5.4.2, s. 402 (27): Ve eer bu her ey ise, btn her eyin stnde ve dnda olmak ve gerek varl amak zorundadr. [180b] E5.5.1, s. 403 (12-13): [Akl-Prensip]in bilgisi tahmin ... olamaz. Ne de o burhana gerek duyar ... [181] E5.4.2, s. 402 (30-31): ...bu vahdet Gerek Varlk aar ve dolaysyla Akl-Prensipi de aar. Dolaysyla Akl-Prensipi aan bir ey vardr ... [182-190] E5.5.4, s. 406 (30-46)-s. 407 (1-15): Bir Olan, kendisinden baka hibir eyle numaralandrlamaz, [mesela] bir ile veya iki ile veya herhangi bir nicelik ile. O say almay reddeder, nk o bir ldr, llen deil; o, aralarnda bulunaca entitelerin bir ei deildir ... zsel (ideal veya soyut) say bile Bire ait olamaz; ve kesinlikle, kemmiyyete uygulanan daha sonraki saylar da yle. nk zsel saylar nce ilahi Akletmeye bitmez tkenmez Cevher salayc olarak gzkrken, kemm (niceliksel) say, dier eylerle balantl olarak bulunan Nicelike yahut eylerden bamsz Nicelike tedarikte bulunan (sonraki ve daha aadaki) [say]dr, [tabii ki] eer bu bir say olarak dnlecekse. Niceliksel sayya sahip nesnelerde onlarn kendisinde ortaya kt vahdete bakan Prensip, daha nceki say nizamnda (zsel veya ideal sayda) hakikat olan Bire bakan Prensipin bir nsha-

222
DVN 2006/1

El-Frbye Atfedilen Yeni-Eflatuncu Bir Eser: Risle fl-lmil-lh

sdr (veya daha aa evresi). Ve o varln kendisinden nceki vahdeti en kk derecede bile datmakszn veya paralamakszn kazanr: ikili [olan ey (dyad)] varla kmtr [artk], fakat onu nceleyen monad hala orada durur; ve bu monad, dyad iindeki o iki birimin her birinden olduka ayrdr. nk onu, [o iki eyden] biri deil de teki yapan hibir ey yoktur. O, her ikisinden biri deil fakat basite ayr olan o ey olarak, asli unsur olmakszn mevcuttur. Fakat bu iki vahdet nasl farkldr ve nasl dyad bir vahdet olur, ve bu vahdet, onu oluturan her bir ksmn, kendisi vastasyla tek ey olduu vahdetle ayn ey midir? Cevabmz u olmaldr: vahdet, ilk vahdete itirak etme vahdetidir, [ki burada] itirakiler, paras olduklar eyden farkl kalrlar; dyad, tek bir ey olduu iin, bu itirake sahiptir, fakat belli bir dereceye kadar. Bir ordunun vahdeti, tek bir binann vahdeti deildir; ve bu bina bile, kaplam olan bir ey olarak, ne niceliksel ne de varolma ekli olarak tam anlamyla bir birim deildir. O zaman, belinin (pentad) iindeki vahdet, onlu (dekad) iindeki vahdetle ayn olmasna ramen, biz bunu, pentad ve dekad iindeki monadlarn (birlerin) birbirlerinden farkl olduu eklinde mi anlamalyz? [191] E5.5.5, s. 407 (28-32): Nasl ki ardk saylarn her birinde monaddan gelen, birincil veya ikincil olarak, bir form veya idea varsa sonradan gelen eit ekilde olmasa de vahdete itirak eder ayn ekilde lkten kan Varlklar dizisindeki her bir varlk ta o kaynaktan kan bir form veya idea tar. [193] E5.5.6, s. 408 (32-5): Bu isim, [yani] Bir, gerekten kesretin olumsuzlanmasndan baka bir ey iermez: ayn bask altnda Fisagorcular kendi delaletlerini, kesreti reddeden Apollo ( = deil, =ok olan) sembolnde buldular. [194-202] E5.5.9, s. 411 (1-20): Tanr hkmran olarak her eyle birlikte hazrdr/mevcuttur. Tanry burada baka bir eyi orada dnemeyiz, ne de Tanry belli bir noktada toplanm olarak: her yer de her anlk mevcudiyeti vardr ... Ondan nce hibir ey yoktu ve dolaysyla bizatihi bir evren iinde veya bir mahalde deildir -evren varolmadan nce ne tr bir mahal vard?- onun birbiriyle balantl azalar btn oluturur ve igal eder. Fakat Ruh (Soul), evrenin iinde deil, tersine evren Ruhun iindedir. Cismani z, Ruh iin bir mahal deildir. Ruh, Akl-Prensip iindedir ve bedenin kabdr [bedeni ihtiva edendir]. Akl-Prensip ise baka bir eydedir; fakat o nceleyen

223
DVN 2006/1

Fehrullah TERKAN

prensip, iinde olunacak bir eye sahip deildir: lk bu sebeple hi bir eydedir ve dolaysyla hi bir yerdedir ... Bu ancak u demektir ki lk ne eylerden uzaktr ne de dorudan onlarn iindedir: onu ihtiva eden hibir ey yoktur; O, her eyi ihtiva eder. O, evrendeki yidir, ancak u ekilde ki btn eyler ona ynelik olarak varlklarna sahiptirler, hepsi Ona bamldr, her biri kendi tarznda, yle ki bir ey iyilikteki bir eyin stne kar, hakk varla tam olarak sahip olmasna gre [lsnde]. [203-205] E5.5.10, s. 411 (22-26): Yine de, srar ediyorum, yiyi bu baka eylerden birinin vastasyla arama. Eer yle yaparsan, onun kendisini deil sadece izini grrsn: kavranlacak eyin ideasn oluturmalsn, herhangi bir kombinasyon iinde olmayan, kendisiyle kaim, iinde her eyin ihtiva edildii ama kendisi ihtiva edilemeyeni: nk baka hi bir ey byle deildir ve byle bir ey [var] olmak zorundadr. [206] E5.5.10, s. 411 (30-32): Bu maceraya giren sen, btn varlnla ileri atlacaksn ama onu tam btnyle anlatamayacaksn asla nk bunu yapmak iin bizzat kendin Bilfiil lahi Akl olmak zorundasn. [207] E5.5.10, s. 411 (27-29): mdi aktr ki biz kendimiz, kendi kemali iinde bu prensibin gcne malik olamayz: ... fakat ona ksmi eriim imkanmz dahilindedir. [208-211] E5.5.10, s. 411 (32-42): senin baarabilecein en yksek noktada o senden ayrlacakt veya, daha dorusu, sen ondan. yiyi grdn zaman, Onu btn olarak gr: daha sonra onu tefekkr edebilirsin ve hatrlayabildiin eyleri yi ile tanmlayabilirsin/ayniletirebilirsin. O, yi olandr, nk o, (da dnk etkili) bir g olarak, hayatn ve akln olduu gibi akledenin ve tefekkr hayatnn da illetidir: zira bunlar ondan kar, z ve varln kaynandan, Bir ... basit ve ilk olan Kaynaktan; nk ondan nce hi bir ey yoktu. Btn eyler Ondan itikak eder: O, kendisinin sahip olmad ilk hareketin ve ancak ihtiyatan r olma demek olan skunun kkenidir ... [213-218] E5.5.11, s. 412 (15-27): ... bu grlmeyen lk, kaynaktr, varln prensibidir ve Gereklik zerine hkmrandr.
DVN 2006/1

224

Grnmleri tersine evirmelisin, yoksa Tanrsz kalacaksn. Festivallerde oburluklar yznden tanrlara giden hibir eyin temas edemeyecei eylerle kendilerini tka basa dolduranlar gibi olacaksn; onlar, onurlandrlmas gereken Tanry grmekten daha gerek olmak iin bu mallara sarlrlar ve mabedin kutsallndan hibir pay almakszn uzaklap giderler.

El-Frbye Atfedilen Yeni-Eflatuncu Bir Eser: Risle fl-lmil-lh

Felsefenin bu ritellerinde, grnmeyen tanr, bedene/cisme sahip olanlar dnda hibir eyin ak seik olduunu dnmeyenleri kendi varlndan phe iinde brakr; bu yle olur: sanki bir adam btn bir hayat uyuyarak geirmi ve rya alemini tam bir gven iinde kabul etmitir; onu uyandrnca kendi ak gzlerinin bildirdiine inanmay reddeder ve tekrar uyumaya koyulur. [221] E5.5.12, s. 413 (4-5): Tekrar [etmek gerekirse], yiye sahip olan herkes onun yeterli olduunu, gayeye ulatklarn dnr. [223] E5.5.12, s. 413 (24-25): yi, daha nce gelir -zaman iinde deil fakat gerekliin derecesi asndan- o daha yce ve daha ince gelen gce sahiptir, aslnda btn glere ... [224] E5.5.13, s. 414 (5-7): Ona bir ey atfedeceksek, varlk, akl veya iyilik, Mutlak yi olarak onu varlndan syrrz ... [225-228] E5.5.13, s. 414 (42-46): ... lk olarak var olan, yi, varla sahip her eyin stnde, alamsz iyi, kendi iinde hibir ey ihtiva etmeyen, karmdan son derece r, her eyden mnezzeh, her eyin illeti. Kesinlikle ne Varlk ne de Gzellik erden kar, ne de ntr olandan; daha mkemmel sfatyla yapan, yaplandan yaratlandan stn olmak zorundadr. [229-234] E5.9.1, s. 434 (7-28): Btn insanlar doumdan itibaren Akl olandan ok duyusal olan alemle iliki iinde yaarlar. Bazlar ilk nce materyal olanla megul olmak zorunda kalarak onun talimatna uygun davranmay seerler ve hayatlar boyunca onunla [materyal olanla] ilgili olan her eyi kendilerinin ilk ve son eyleri klarlar; duyularn tatls ve acs, onlarn iyisi ve ktsdr. Birinin ardndan koarak dierine de kaplar kapatarak yayorlarsa, [gereken] her eyi yaptklarn dnrler. Bunlar arasndan bilgelik taslayanlar, bunu kendilerinin felsefesi olarak benimsedi ... Dierleri gerekten de kendilerini dnyann birazck zerine karrlar; ruhlarndaki daha iyi [olan taraf] onlar zevk veren eylerden daha asil/yce olana tevik eder, fakat onlar en yceyi grmeye gleri yoktur ve dolaysyla, daha gvenli bir zemin hususundaki umutsuzluklar iinde, kamaya altklar aalk eylem ve seeneklere geri derler. Fakat nc bir grup vardr o tanrvari insanlar ki daha stn olan gleriyle, grlerinin keskinliiyle yukardaki ihtiam ayan-beyan grrler, dnyann bulut ve sisinin arasndan oraya ykselirler ve o

225
DVN 2006/1

Fehrullah TERKAN

teki dnyaya skca yaprlar, buradan her eyin tesine bakarak, anayurtlar olan gerekliin mekannda honutluk ierisinde ... [235] E5.9.2, s. 434 (43-44): Klavuz dnce udur: maddi eylerde alglanan gzellik dn alnmtr. Cismani eylere gzellik veren biim/rnek, ona dayanr, maddesinin ideas olarak; ve mahal (substrate) deiebilir ve ho olmaktan [kp] naho hale gelebilir ... [236-238] E5.9.2, s. 435 (6-10): ... Ruh , bizatihi gzellii olan bir ey midir? Bakyoruz ki yle deil, nk farkllklar belirgindir, bir ruh bilge ve sevimli, baka bir ruh aptal ve irkin: ruh-gzellii hikmet tarafndan oluturulur ... ruha hikmet veren hangi prensiptir? Ve tek cevap, Akl-Prensiptir. [239] E5.9.2, s. 435 (16-17): ... o her eyden nce gelen, birlii iinde sabit...

226
DVN 2006/1

You might also like